Ad ; Howard 'Jamie'
Soyad ; d'Estaign
Yaş ; 22
Girmek İstediği Gazete ; Gelecek Postası
Girmek İstediği Bölüm(Grafiker , köşe yazarı vb..) ; Editör
Örnek Rp ;
Güzel bir gündü. Üç süpürge için de güzel bir gündü. Bugün oldukça müşteri vardı. Genelde çoğu neşeli görünüyordu. Onlar gibi olmayan sadece iki kişi vardı. Bunlardan biri çatık kaşlı, epeyce çirkin bir kadındı. Sandalyesinde oturduğu sürece bir kere bile gülümsediği görülmemişti. Hayata küsmüş gibi bir hali vardı. Sinirlerinin son derece gergin olduğu homurdanmasından anlaşılıyordu. Şapkası ve cüppesi, kadından çok erkeğe yaraşır biçimdeydi. Onun hemen yanındaki taburede oturan kırk yaşlarında, yanında bavul duran bir adam vardı. Aralarındaki sohbet giderek koyulaşıyordu. Adamın titizliği her halinden anlaşılıyordu. Giydikleriyle bavulları yeni satın alınmış gibi yepyeniydi. Çenesi düşük biriydi. Bir de yanlarında üçüncü biri vardı. Üçüncü kişi ise kıvırcık saç ve sakalı vaktinden evvel ağarmış bir adamdı. Yaşını tahmin etmek mümkün değildi. Göze kimi zaman genç, kimi zaman da yaşını başını almış biri gibi görünüyordu. O, öteki iki kişiden epeyce farklı biriydi, herkese karşı mesafeli davranıryordu. Boyu kısa sayılabilirdi ya da oturduğu için öyle görünüyordu. Cüppesinin önünü açtığında kolsuz bir yelek ile bir gömlek görünüyordu. Adamın en belirgin özelliği, sık sık boğazını temizler veya kıkırdar gibi sesler çıkarmasıydı. Onun bu hali, tam kahkahayı patlatacağı esnada birdenbire susmak gibi bir şeydi. Oturdukları süre boyunca bu tuhaf yaradılışlı ve tuhaf davranışlı adam hiç kimseyle tek kelime bile konuşmamıştı. Hiçbir konuşmaya katılmayıp hepsine de dinleyici kaldı.
Üç süpürgenin kapısı gıcırdayarak açıldı ve içeri on bir yaşlarında, üzerinde yavaş yavaş eskimeye yüz tutmuş astragan yakalı cüppesinin seçkin bir terzinin elinden çıktığı fark edilen; şapkası da astragan olan, kumral saçları ve büyüdüğü zaman kıyametler kopartabileceği, parlak mavi gözleriyle dikkat çeken bir kız girdi. Oturanlardan bir kısmının başları merakla küçük cadıya doğru döndülşer fakat ilgi çekici bir şey görememiş olacaklar tekrar kendi işleriyle ilgilenmeye başladılar. Kız da oyalanmadan ayaklarını vura vura, yaşına göre normal bir olgunlukla ama daha belirgin olarak bir kibirlilik abidesi olarak ahşap zemine topuklarını vura vura ilerledi ve sandalyelerden birine oturdu. Onun da asabi biri olduğu gözden kaçmıyordu, avını kollayan bir avcıyı andırıyordu. Gözlerindeki parıltı, ateşli bir hastalığın eşiğindeymiş gibi bir hava veriyordu. Işıl ışıl gözlerle çevreyi, gözden geçiriyor, sonra da bir noktaya dalıp gidiyordu. Uzaklara dalıp gidişinden derin düşüncelere daldığı anlaşılmaktaydı. "Küçük bayan, bir şey ister miydiniz?" Donuklaşmaya başlayan gözleri, ifadesizce adama döndü. Bir müddet, üzerinde muggle köylülerinin giydiği gömlek ve onun üzerinde siyah, kalın bir önlük bulunan adamı süzdü. Yeni tanıştığı kişilerle herhangi bir münasebete girmek istemediği gün gibi aşikardı. Fakat bu adam sadece siparişini alacaktı, değil mi? "Umm... Sanırım solungaç suyu alacağım, lütfen." Adam bir müddet bu büyümüş de küçülmüş gibi görünen küçük cadıyı süzdü ve yüzünde garip, anlamsız bir ifade ile gitti. Çok geçmeden elinde koca bir bardan solungaç suyu ile döndüğünde, küçük kızın masasının hemen yanında duran masada oturan, ilk başta bahsettiğimiz kişiler biraz yüksek sesle, hareretle bir meseleyi tartışmaya başlamıştı. Biri ateşli bir biçimde eğitimden bahsediyor, diğeri ise bu meselenin eğitimle hiçbir alakası olmadığından bahsediyordu. "Bugün herkes ayaklı kütüphane sanki!.. Aydınların bilgeliğinden, bilgiçliğinden de geçilmiyor(!)" dedi adam solungaç suyunu masaya koyup, bıyık altından gülümserken kıza hitaben. Yüzünü kaldırdı ve adama baktı. O an anladı onun sadece buraya tıkılı kalmış biri olduğunu. İsteseydi eğer kendisini olduğundan daha fazla geliştirerek bir bilge olabilirdi. "Sadece geri kafalılıklarını gizlemeye çalışıyorlar, efendim." Adam yanından gittiğinde solungaç suyundan bir kaç yudum aldı. Hemen ardından yanına yaklaşan, kendi yaşlarında bir çocuk çekti dikkatini. Gülümseme gereği duymadı. Sadece yine donuk, boş gözlerle baktı ona. Bu bakışlar insanda garip bir etki yaratırdı genelde. Umursanmamak gibi ya da hayranlık duyulduğu sanılırdı. Tezatlıklarla doluydu bu bakışlar...