Adı & Soyadı ~ Bruce Joel Stenson
Fiziksel Özellikleri ~ Uçları sarı diplere doğru kahverengileşen dalgalı saçları genellikle uzundur. Yeşil gözlerine bakarak ne planladığını anlamak mümkün değildir. Beyaz olan ten rengi, sarı saçlarını tamamlar. Uzun boyludur ve boyuna göre kilosu oldukça azdır.
Kişisel Özellikleri [En az 3 satır] ~
Tanıyabileceğiniz en soğuk insanlardan biridir. Çok fazla kişiye güvenmez ama değer verdiklerini de el üstünde tutar. Kimseye güvenmediği gibi hiç kimsenin de kendisine güvenmesini istemez. Soğuk tavırları yüzünden birçok insan onunla konuşmaya yanaşmaz. Birisiyle konuşurken yanlarında duran 3. şahsı yokmuş sayarak konuşmasına devam eder ve 3. şahıs konuşmaya katıldığında önce aşağılayıcı bakışlarıyla tepeden tırnağa süzer, daha sonra ters bir şekilde cevap verir. Soğuk tavırları yüzünden edindiği kız arkadaşlarıyla ilişkileri kısa sürmüştür.
Gereğinden fazla sakinliği onun hareketlerine yansımamıştır. Oldukça hareketli biridir fakat bunu insanlara belli etmeyi sevmez. Bir faaliyet içerisindeyse bunu sadece ailesi ve en yakınları bilebilir, tabii onlara da söylemişse. Kendisini ilgilendirmeyen olaylar karşısında adeta bir duvarın soğukluğu ve umursamazlığına bürünür. Çeşitli olaylarda çıkarı varsa çekinmeden olayın içine girer ve en aktif kişi olmayı başarır. Menfaati olan bir işi her şeyin üstünde tutar ve onu bir an önce bitirmek için uğraşır. Bu yüzden de kinci olabilir.
Daima kazanmayı sever. Kazanmanın verdiği tadı ilk defa 5 yaşında yaşamış ve adeta müptelası olmuştur. Müptelası olduğu diğer bir şey ise ateştir. Ateşe olan tutkusu, ölçülemez derecededir. Ateşin acımasızca zarar vermesini kendisine ilke edinmiş gibidir ki ateşe olan tutkusundan dolayı acımasız biri olmuştur. Kendisine yapılan hatayı affetmez ve hatanın cezasını mutlaka acımadan verir. İşkence çektirmeye bayılır. Birinin acı çektiğini görmek onun için vazgeçilmez bir duygudur. ‘Ya hep ya hiç’ düşüncesine sahip olduğundan büyücülerin ve cadıların kan statülerine önem vermiştir. Ya safkan ya muggle anlayışıyla insanlara yaklaşmıştır. Melez ve muggle doğumlu olanları hiçbir zaman anlayamamıştır.
Örnek Rp [Yazılmadığı Taktirde Başvurunuz Değerlendirilmeyecektir.] ~
Açıkça belli etmese de Hogwarts’ın açıldığına içten içe seviniyordu. Bu büyük ve ihtişamlı şatoyu her zaman için ikinci evi gibi görürdü. Ona tekrar dönmek henüz birinci sınıf bir veledin büyüyü keşfetmeye ve öğrenmeye olan merakı kadar şiddetliydi. Tabiî ki gerçek evini daha çok seviyordu ama orada sürekli birileriyle konuşmak durumunda kalıyordu ve bu durum onun hiç hoşuna gitmiyordu. Kendi başına kalabileceği sadece odası vardı ama Orlando, genelde açık havada yada değişik yerlerde yalnız kalmayı sevdiğinden odasına sadece uyumak için gidiyordu. Eh, bu durumda da Hogwarts’ı evi gibi görmesi kaçınılmaz oluyordu. Hele ki yalnız kalabileceği, sessizliğini dinleyebileceği ve kendi içindeki gizemini çözmek için uğraşabileceği bu kadar çok alan varken…
Ekim ayının gelmesiyle sağanak yağışlarında artması kaçınılmaz olmuştu ki bu durumda zamanının büyük kısmını şato içinde geçirmesi anlamına geliyordu. Birçok gizli geçidi olduğunu biliyordu ama bunları daha önceden gidip görmeyi düşünmemişti. Aslında oldukça sessiz yerler olacağını düşünse de keşfetme işini daha sonra erteleyip duruyordu. Hem zaten o keşfetmek istemese de Ludwig onun adına keşfediyordu. Orlando’nun onu aramaya çıkacağını bildiğinden olsa gerek sürekli daha önce uğramadığı yerlere kaçıyordu son günlerde. Sanki Ludwig, Orlando’ya bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama bunu ne Orlando anlıyordu ne de dışarıdan birinin anlayacağını sanıyordu. Sahi, Ludwig şu dakikalar içerisinde nerelerdeydi? Yaklaşık iki gündür onu ne Slytherin ortak salonunda görüyordu ne de bahçe de…
Sabahtan beri üst üste gelen derslerden kafası bulanmıştı artık. Programda üçüncü derste bulunan Bitkibilim dersine girmiyordu da önemli derslerin arasında biraz olsun rahat bir nefes alabiliyordu. Her şeyi anlardı da ne akla hizmet İksir dersinden sonra Sihir Tarihi’ni koyarlardı? İksir’in bıraktığı eğlenceli havayı, Sihir Tarihi iki-üç dakika da yok etsin diye mi koymuşlardı? Hem İksir gibi önemli bir dersi tek ders olarak vermek de neydi öyle? Gerçi sistemi yargılamak kolay olandı, zor olan ise onu eksiksiz biçimde gerçekleştirebilmekti. Neyse ki günün kurtarıcısı olan Tılsım son dersleriydi de bütün günü çekilebilir hâle getiriyordu. Gerçi bir de Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersi vardı günü kurtaran. Tabii bu iki dersin üst üste gelmesi Orlando’nun moralini yükseltmeye biraz olsun yardım ediyordu.
Öğle yemeği faslının bir an önce geçmesi için elinden gelen her şeyi yapabilirdi ama saati sanki ona inat bir saniyeyi uzattıkça uzatıyordu. Çoktan yemeği bitmişti ama neden hala masadan ayrılmadığını bilmiyordu. Gerçi önünde duran tabakta hala birkaç yemek parçası vardı ama onları sadece oynamak için kullanıyordu. Bundan şikâyetçi miydi? Tabiî ki hayır… Aksine kimse onla uğraşmadığı için mutlu bile denebilirdi. Gözleri yeniden saatine kaydı. En sonunda beklediği zaman gelmişti işte. Sağ tarafında duran içinde sadece Tılsım dersiyle ilgili ıvır zıvır ile dolu olan çantayı sırtına attığı gibi Büyük Salondan hızlıca ayrıldı.
Merdivenleri ikişer üçer çıkarken kafasındaki tek soru işareti bu derste hangi büyüyü öğrenecekleriydi. Eh, üçüncü kat koridoruna geldiğine göre de bunu öğrenmeye çok yaklaşmıştı ama Orlando’nun sabırsızlığı merakıyla buluşunca da zaten hızlı olan adımlarını birkaç kat daha hızlandırarak yürümesi de kaçınılmaz oluyordu. Merdivenleri tırmanmak için son dönemeci de döndükten sonra önünde uzanan hareketli taş merdivenlerde dengesini kaybetmemeye özen göstererek basamakları birer birer tırmanıyordu. Dördüncü kata vardığında pek de uzun olmaya koridoru hızlı adımlarıyla aşındırıyor, gittikçe dersliğe daha da yaklaşıyordu. Gözlerindeki istek, dersliğe her yaklaştığında biraz daha artıyordu.
Derslikten içeriye girdiğinde gözleri geçen sene Profesör O’Connor’ın küçük Hufflepufflı kıza işkence yaptığı odaya takıldı. Yarım dönem boyunca burada uygulama yapmışlardı ve bu senenin de geçen dönemde olduğu gibi uygulama için bu odayı kullanacaklarını düşünüyordu. Düşünceleri kafasını sarmışken o, önünde 2 parça halinde dizilen sıraların birine oturmuştu. Çantasını sırtından indirip sol tarafına koymuştu ve profesörün dersi başlatmasını bekliyordu.
Neyse ki profesör çok geçmeden dönemin ilk Tılsım dersini başlatmıştı da dikkatini derse verebilecekti. Profesör bugün iki büyü birden öğreneceklerini söylediğinde Orlando’nun gözlerinde oluşan parıltı fark edilmeyecek derece de değildi. Özellikle de bir lanet öğrenecek olmaları onu daha da memnun etmişti. Kalkan büyüsünü de sevmişti tabii ama lanet daha çok dikkatini çekmişti. Öncekinden daha sessiz bir şekilde dinlemeye devam ettiğinde bunu bir de uygulamalı olarak yapacaklarını duyması adeta sevinçten uçmasına neden olmuştu. Fakat sessizliğini bozmamak adına yaşadığı tüm sevinçlerini içine atmayı başarabilmişti. Herkesin uygulama odasına gideceğini duyduğunda kendini sıranın dışına atarak uygulama odasına akan kalabalığın arasına karışmıştı.