Adı & Soyadı ~ Maximillian Maxwell Blake
Fiziksel Özellikleri ~ Karışık, açık kahverengi, ortalama uzunlukta saçları, koyu turkuaz, düşünceli ve uykulu gözleri vardır. Hafif kambur ve ayaklarını sürte sürte yürür. Boyu yaklaşık 178cm, kilosu 59 kilogramdır. Çoğunlukla rahat elbiseler giyer, dış görünüş ona göre önemli değildir.
Kişisel Özellikleri ~ O kadar olmasa da çok uyuşuktur. Bazı şeyleri yapmaya üşenir. Bu yüzden birçok kez, işlerini aksatıp insanlardan azar işitir. Çok umursamazdır. Kendi başına oturup düşünmeyi sever. İnsanları konuşmalarına ve düşüncelerine göre değerlendirir. Karanlık, bunalımlı kişileri sevmez. Bir nedenden dolayı hastalıklı ve kırılgan bir yapıya sahiptir. Hep yanında taşıdığı çantasının yarısı ilaçlarıyla doludur. Gerektiğinde iyi, gerektiğinde kötüdür davranışları o anki duruma ve kişilere göre değişir. İnsanları yargılamayı, söz dalaşını ve ya düşünmeden konuşan insanları ezmeyi sever. Okulda en sevdiği ders İksir’dir. Baş ağrısı Max’e dayanıklı olmayı öğretmiştir. Büyük acılara katlanabilir. Ezberlemekten değil, öğrenmekten yanadır. Kafasının içinde kendine ait bir dünya vardır. Ne kadar bu dünya çok cazipse de ne yazık ki gerçek dünyaya ayak uydurması gerektiğinden o kadar uçarı bir hayalperest değildir. Gerektiğinde gerçekçi olur.
Ailesi / Geçmişi ~ Blake ailesi, bilindik köklü bir ailedir. Max de bu aileden gelir. Anne ve babası Max'ın çok üstüne düşerler, ama Max belli bir yaştan sonra bu ilgiyi istemez ve daha serbest kalmak ister. Bu yüzden çoğunlukla ailesini tersler. Ailesi, eskiden hiperaktif olan Max’ı bir büyücüye götürüp sakinleştirmek istemişlerdir, ama bu götürdükler büyücü farklı bir büyü yapıp onu uyuşuk bir kişiye çevirmiştir. Ailesi tek çocukları olan Max’e her istediğini ve en son model eşyaları alırlar. Bu durum tabi ki Max’ı şımartmalıdır, ama Max’in kişiliği bu durumu umursamazlığa vurmuştur.
Örnek Rp ~
-Bay Blake!
İşte bu korkunç sesle, o harika düş dünyasından uyanmak zorunda kaldı. Bu karga ses kulaklarında yankılandı. Demin ki o hayal âlemi yerini loş ışıkla aydınlanmış o garip havanın atmosferine bıraktı. Etraf sanki büyükannesinin giysileri gibi kokuyordu. Duvarlar pembe/beyaz çizgili bir boyayla boyanmış, loş ışık onlara daha yaşlı, daha eski bir hava katmıştı.
İşte o zaman ne olduğunu anladı. Derste Profesör’e karşı gelip söylediğinin tersini söylediği için, ceza almıştı. Yazarken sıkıntıdan uyuyakalmıştı. Karşısındaki masaya bakınca Profesör’ün o karga suratını gördü. Ona “Ne duruyorsun, be çocuk! Yazsana.” Gibisinden bakıyordu.Gözlerini ovuşturdu. Olabildiğince yavaş bir şekilde kalemi aldı. Önündeki kâğıda baktı.
Bir daha ukalalık yapmayacağım. Bir daha ukalalık yapmayacağım.
Bir daha ukalalık yapmayacağım. Bir daha ukalalık yapmayacağım.
Bir daha ukalalık yapmayacağım. Bir daha ukalal…
Kalemi fazla bastırmadan yarım bıraktığı cümleyi tamamladı. Neyse ki az kalmıştı. Tam olarak 38 cümle. Bu yaşlı cadı ona acı çektirmek için bu kadar sıkıcı bir ceza vermişti ama bu onun canını sıkamazdı. Yazı yazmayı eğlenceli bir hale getirebilirdi. Kalemi sıkıca tuttu. Ucunu sanki bir insanmış gibi düşündü. Yazmaya başladı. Evet işte adamımız B harfinden aşağıya doğru kayıyor, sonra İ aşağıya doğru kayıp sonra yukarıya zıplıyor, en eğlencelisi U harfi tam bir kaydırak…
Belli bir zaman sonra bu olay çok sıkmıştı. Hem kalem ucu adam da sıkılmış, zaten onu kaydırırken Max ağzından garip sesler çıkardığından Profesör de garip garip bakmaya başlamıştı. 25 cümle kalmıştı. Kassa yazar mıydı? Hayır. Kesin 2.sinde yine uyuyup kalırdı. Bu cadı onu zayıf noktasından vurmuştu. Ufak bir kaçış yolu bulmalıydı. Etrafına bakındı. Yangın çıkartsa olmazdı... Ne yapıcaktı. En iyisi kadınla sohbet etmekti, eğer sohbet ederse kolayca kaytarabilirdi. Evet bunu yapıcaktı!
Ehem.. Profesör. Bu gün üzgün gibisiniz efendim. Birşey mi oldu?
dedi en saf ve tatlı halini takınarak. Kadın ona doğru baktı. Yüzünde hala o kargayı hatırlatan ifade vardı. Pis pis bakan bir karga.... İşte o karga ifade birden yok oldu. Yerini ağlayan bir kadın suratına bıraktı. Kadın olduğu yerden kalkıp koşar adım yanına yaklaştı ve ona sarıldı. Şok olmuş bir şekilde kalmıştı. İnanamıyordu! Kendi kendine "Seni aptal! Kadından kurtulman gerekiyodu sarılman değil." diye sövdü. Kadın ağlamakla karışık birşeyler geveliyordu ama hiç anlaşılmıyordu.
Ellerini kadının omuzlarına koydu. Artık dayanamıyordu. Sakin bir şekilde ona rahatlamasını ve düzgün bi şekilde neler olduğunu söylemesini istese de kadın komaya girmiş bir şekilde ağlıyordu. Sinirleri gerilen Max kendini tutamadı.
YETER! Kendine gel be kadın! Nasıl aptalca bi konu için ağladığını bile anlamadım! Bir de profesör olucaksın! Ağlamak çözüm değil!
diye bağırdı. Aslında bağırmak istemiyordu ama olmuştu bi kere. Şimdi orda durmuş kadının suratına bakıyordu. Kadın sanki Max hiç konuşmamış gibi tekrar ağlamaya devam edinceye kadar öylece durdular.
-BAY BLAKE!
İşte bu korkunç sesle uyandı düşler ülkesinden. Düşüdeki o yaşlı kadın karşısında tahtadaydı. Perdeler sonuna kadar açık olduğundan içeri giren bu aşırı ışık gözlerini kamaştırdı bu yüzden gözlerini ovuşturdu. Tüm arkadaşları oturmuş dersi dinliyorlardı. Belliki dersten sıkılıp uykuya dalmıştı. Gözünü not aldığı kağıda indirdi. "Bir daha ukala olmayacağım." İşte o an yüzünde sinsi bir sırıtış belirdi. Tahtaya baktı ve elini kaldırdı.
Bu söylediğiniz tamamen yanlış Profesör. O öyle değildi.