Adı & Soyadı ~ Dawnielle Iris Constantine
Fiziksel Özellikleri ~ Ünlümü henüz seçmedim.
Kişisel Özellikleri ~ Bir midye gibidir Dawnielle. Dışarıdan bakıldığında sert, soğuk ve katıdır. İçindeki parlak inciyi, kendi gönlü olmadıkça kimseye göstermez. Önyargılıdır, kolay kolay da kandırılamaz. Onu kandırmaya çalışanları da cezasız bırakmaz. Her şeyin bir açıklaması olduğunu düşünür, mucizelere inanmaz. Ancak sihrin gerçek olduğunu zor da olsa kabul eder. Dış dünyayla ilgilidir. Gazete okur, haberleri takip eder. Gezmeyi, yeni şeyler keşfetmeyi çok sever. Olaylar karşısında kayıtsız kalmasa da, soğukkanlı ve sakin olmayı her zaman başarır. Onu sinirlendirmek çok zordur, ancak bir kızdı mı tam kızanlardandır. Sorumluluk sahibi, disiplinli ve düzenlidir. Kurallara her zaman uyar. Uysaldır, kendini dizginlemeyi başarır. İçindeki inciye ulaşmak için sabırlı olunması gerekir. Kendiliğinden açılmalıdır midyenin kabuğu. Açıldığındaysa, dünya tatlısı, fedakar, espri anlayışı yüksek, konuşkan, neşeli, iyi bir sırdaş çıkar ortaya. Yine de asla duygularını düşüncelerinden üstün tutmaz. Ne çok cesurdur, ne çok korkak. Kurnazdır, ancak çok da sinsi ve kötü değildir. Hayata toz pembe bakmaz, karamsar da değildir. Her zaman en doğruyu, en gerçeği arar ve bulur. Meraklı ve araştırmacıdır.
Ailesi / Geçmişi [İsteğe Bağlı] ~ Londra'da doğan Dawn, tek çocuktur. Babası o 3 yaşındayken ortadan kaybolmuştur ve ona ne olduğunu annesi asla söylemez. Bir cadı adayı olduğunu bilmeden önce okulunda çok başarılı bir öğrenciydi. Hogwarts mektubu alınca başta bunun annesinin yaptığı bir şaka sansa da sonradan gerçekleri öğrenmiştir. Hogwarts'a başladığı andan itibaren de üstün başarılarıyla herkes tarafından farkedilmiştir.
Örnek Rp ~ Dersler, sınavlar, ödevler derken, Hogwarts yine Dawn'ı bunaltmayı başarmıştı. Açıldığı gün büyük bir heyecanla geldiği bu koca okuldan nasıl sıkılabilmişti, o da anlamıyordu. Beş yıldır tek bir kuralı bile çiğnememiş, profesörler ne dediyse noktası virgülüne uygulamıştı. Hayatında bir eksiklik hissediyordu. Bu ne yuva özlemiydi, ne de aile özlemiydi. Hayatı çok monotondu. Belki de hayatına biraz renk katmalıydı.
Aslında hayatının büyük bir bölümünü bilmiyor, hatırlamıyordu. Annesi ailesinden, aile geçmişinden veya babasından hiç bahsetmemişti. O 3 yaşındayken esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolması her zaman Dawn için bir merak konusu olmuştu. Annesiyse bu konulardan konuşmayı nedense sevmiyordu. Ne zaman aile konusunu açsa, annesinin yüzü kireç beyazına döner, dili tutulur, boğazı düğümlenirdi. Kütüphanelerindeki aile albümlerinde hiç babasının fotoğrafı yoktu. Küçüklük videolarında da hep annesi ve Dawn vardı. Babası kalan hatıralardan silindiği gibi, hafızasından da silinmişti. Hafızası çok güçlü olan Dawn bile onu hatırlamakta zorlanıyordu. Tek hatırladığı adı ve o tatlı, içten kahkahasıydı. Neden böyleydi? İnsan kendi babasını nasıl hatırlamazdı? Ve bir insan öz kızından babası hakkında gerçekleri, anıları nasıl saklardı?
Annesinden tiksindi bir an. O, kocasının adı geçtiğinde yüzü kireç rengine bürünen, kızının hayatından onu silmeye çalışan biriydi. Dawn'sa bunca yıl annesinin sessiz kalmasına saygı duymaya çalışmış, kayıtsız kalmıştı. Ama bu böyle gidemezdi. Ona sorsa hiçbir şey aydınlanamayacaktı. Kimse Constantine ailesini bilmezdi, kitaplar hariç. Kitaplar, tabii ya! Kocaman bir kütüphanesi vardı okulun. Belki de bütün sırlar bir kitapta saklıydı. Ama ortaya koymazlardı herhalde. Büyük ihtimalle yasak bölgede olmalıydı. En cesur öğrencinin bile girmeye korktuğu, yasak bölge.
Maceraya susamıştı Dawn, kim ne derse desin, o yasak bölgeye girecek, ve birçok gizemi aydınlatacaktı. Bu belki de bencilce ve aptalcaydı, ama o mantığının değil, yanıp tutuşan merakının sesini dinledi. Koyu renkli pelerinini giyerek dikkat çekmemeye çalıştı. Ve evlerinin çatı katında bulduğu görünmezlik pelerinini gereksiz bularak kuytu bir köşeye fırlattığı için kendine lanetler savurdu. Şimdi hademeye yakalanmak işten değildi. Çevik olması gerekecekti. Tabii bir de minyon; ne yazık ki uzun boyluydu. Asasını cebine tıkıştırırarak yatakhaneden çıktı. * Yemek vakti olduğu için kütüphanede fazla kişi yoktur. * diye düşündü.
Gerçekten de öyleydi. Kütüphanede yok denilecek kadar az öğrenci ve hademe vardı. Zaten o da uyudu uyuyacaktı. Havada insanı bunaltan ve uykusunu getiren bir atmosfer vardı. Dawn kendi kendine gülümsedi. İlk kez bir kuralı çiğneyecekti ve tam zamanında gelmişti. Göz kapakları ağırlaşan ve birkaç dakika içinde uykuya dalan hademeyi kontrol etti. İyice daldığını anlayınca parmak ucuna basarak ilerlemeye başladı. Etrafı kontrol etti, herkes işine yoğunlaşmış gibi görünüyordu. Demir, parmaklıklı kapıyı açmanın mümkünatı yoktu. Albus Dumbledore mühürlemişti; en güçlü büyü bile açamazdı. Hademeden anahtarları almak zorundaydı.
Masanın üzerinde duran gümüş anahtarları eliyle koymuş gibi buldu. Hızlı ve sessiz adımlarla demir kapıya doğru ilerledi. Kalbi yerinden fırlayacak gibiydi. Bir adım daha attıktan sonra üzerinde kabartmalı yazıyla " Yasak Bölge " yazan anahtarı deliğe soktu ve döndürdü. Kapı " çıt " diye açıldı. Anahtarları cebine attıktan sonra içeri girdi. Kapıyı açık bırakmıştı ama umursamadı. Kitaplıklar arasında uzun uzun gezindi. Aile Geçmişleri bölümüne geldi. " C... C... C... Ca... Ce...Ci... Co... Con... Constantine! İşte burada! " Kalın, ciltli kitabı eline aldı. Kapağı çok tozlu görünüyordu. Kapağı kaldırdığında sararmış sayfalardan yayılan eski kitap kokusunu içine çekti. Sayfaları çevirdi. Ailenin kuruluşunun anlatıldığı sayfalara şöyle bir göz attı. Kitabın sonlarına doğru babasıyla ilgili her şeyi bulabileceği bir bölüm buldu.
" Odysseus'un Kayboluşu " adını taşıyan bölümü dikkatle okudu. Birçok sorusunun cevabını almıştı. " Odysseus Constantine, 1979 yılında esrarengiz bir şekilde kayboldu. Bunun nedeniyse ona verilmiş olan özel görevdi. Görevi Karanlık Lord'un yanına sızıp ajanlık yapmaktı. Ancak 5 yıl boyunca kendisinden haber alınamayan Odysseus, sonunda Yoldaşlık'a, Karanlık Taraf'ı seçtiğini bildiren bir mektup yazdı. Bu olaydan 1 yıl sonra da yakalandı ve Azkaban'da, ruh emiciler tarafından öldürüldü. Constantine ailesinin karanlık tarafla bağlantısı olan tek bireyi de oydu. Ancak kızı ve karısı hâlâ yaşıyor. Odysseus'un Karanlık Taraf'ı tutmalarını isteyip istemediği ise meçhul. " Kitabı daha fazla okumadan yerine koydu. O içten gülüşlü adamın Karanlık Taraf'ı tutmasına inanamamıştı. Ve bu kitabı eline alan herkes Dawn'ın ve annesinin de Karanlık Taraf'ta olduğuna inanacaktı. Aslında annesi babasının taraf değiştirmesini neden Dawn'a söylememişti, bilmiyordu. Öğrenmek isterdi. Ama önce bu yazıyı ve yapması gerekenleri düşünmeliydi.
Demir parmaklıklara doğru ilerlerken anahtarın cebinde olmadığını farketti. Yürüdüğü yerlere de baktı, ama anahtar buharlaşmıştı sanki! Dudağını ısırdı, içeride tıkılı kalmıştı ve kimsenin gelip gittiği yoktu. Gelseler de yakalanacak ve binasına eksi puan kazandıracaktı.