|
|
| Bir tutam mutluluk arayışı ~ | |
|
+5Devon Melvyn Solian Sofia Diabolus Lisa Wanders Francés Carrietta Count Jeremy Nathan Blanchett 9 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Jeremy Nathan Blanchett Büyüceşûra Hâkimi
Mesaj Sayısı : 15 Kayıt tarihi : 13/01/09
| Konu: Bir tutam mutluluk arayışı ~ Perş. Ocak 22, 2009 2:19 pm | |
| Kurgu ~ Okul arkadaşlarının bir araya gelmesi. Hava Durumu ~ Hafif Rüzgârlı Ve Güneşli
+ Jeremy ~ Sofia ~ Margaux ~ Grace ~ Francés ~ Devon ~ Lisa ~ Bilie ~ Isis + | |
| | | Jeremy Nathan Blanchett Büyüceşûra Hâkimi
Mesaj Sayısı : 15 Kayıt tarihi : 13/01/09
| Konu: Geri: Bir tutam mutluluk arayışı ~ Perş. Ocak 22, 2009 2:30 pm | |
| Bir sis perdesinin ardından sanki küçücük bir tepenin sırtından bakıyordu gece, ona. İçine giriyordu; sinsi ve acımasız bir şekilde. Buz tutmuş suların üzerine basa basa geçiyordu. Sabunun köpüğünün elinde kayıp gittiği gibi kayıyordu buzun üzerinde. Yine hırsızların geldiğini duyabiliyordu, kalbinin almak için. Ama vermeyecekti işte. Bu sefer kimseye vermeyecekti kalbini. Sonsuza kadar kendine saklayacaktı. Yutacaktı anahtarını kimse açamasın diye. Sandıklara koymaktan, kilit altında tutmak korkuyordu birinin bulur diye. Ama şimdi kilidi yutmuştu. Kimsenin onu bulma gibi bir ihtimali yoktu. Bir parçası pembe, bin parçası siyah. Pişmanlıklar denizi bütün her yer duman. Her yer… Her şey yalan. Belki gerçeğe dönmek acı olacak ama gerçek kadar tehlikeli ve acımasız bir yere gidiyordu. Aklının başında olması gerekliydi. Ezgiler dökülüyordu dudaklarından, bir anda yükseldi sesi. Gecenin bu saatinde kurşun gibi vakitsizce gürültülü bir ses çıkarttı ama gerisi gelmedi. Bunun farkında olduğu için hemen kesmeye karar verdi. Ağlamak kifayet etmez acımasız olmak gerekir, bunu oda biliyordu. Hüzünlü geçen gecelerini teselli edecek olan sözleri söyleyecek gücü kalkamamıştı belki de. Eski den biri vardı bunu yapan. Ama şimdi koskoca dünya’da sadece kendisi kalmıştı. Erkenden atılmıştı hayata. Ama bu hayatından da memnundu, istediklerini alabiliyordu. Ve istediklerini elde edebiliyordu. Belki de edemiyordu, sadece öyle olmasını istediği için öyle oluyordu. Tiz bir kahkaha atmak istemişti şimdi, bütün ormanın içine kadar inleten bir kahkaha. Ormanda yaşayanlara şarkı gibi gelecek kahkahanın ardında bıraktığı sırıtışın etkisinden kurtulmak için yüreğini dinledi biraz. Fırtına gibi çarpıyordu, gözleri onun tersine durgun bir göl gibiydi, kapalı.. Hayattan kovulmuş gibi bir şeydi. Kadere inanmıyordu. Her şey kötü şanstan dolayı böyle oluyordu. Ölümün bile şanssızlık olduğundan emindi. Herkese kalbini açmayacaktı artık. Yaşatmayacaktı kimseye sevgiyi, kendi yaşamadığı sürece kimsenin yaşamasına izin vermeyecekti. Yada karşıdan bakıp sinsi sinsi bakıp gece halledecekti işini. Şu haline gülenler oluyordur belki. Neşenin kapısı yüzüne örtük. Bir resmine bile bakmaya çekiniyordu o, güzel anıların. Bakmak istiyordu ama yapamıyordu. Ona tutulduğunu bağırmak istiyordu gerçi bunu söylemiş kadar olmuştu, düşüncelerini yeterince belli etmişti. Karanlık onu içine çekerken orada bir ışık gördü. Birkaç saniye sonra titreyerek ayağa fırladı.
Ağzından kaçırdığı birkaç küfrün ardından esneyerek bakışlarını saatine çevirdi. Yaklaşıyordu buluşma zamanı, arkadaşlarıyla buluşacağı zaman. Onu en iyi anlayan kişiler. Derin birkaç nefes aldı ve yatağına oturdu. Düşüncelerinin arasında kayıp gitmektense üzerine giyecek bir şeyler aramaya başlamalıydı. Üzerine sarı bir t-short altına da uzun, kareli bir pantolon giydi. Grimsi renkte ki pantolonu çekiştirip duruyordu, güneş ışınlarının arasından sıyrılıp perdesini kapattığında asasını cebine sıkıştırdı. Adımlarını sıkılaştırarak merdivenlerden indi ve babasının yanına gitti. İşi düşmediği zamanlar yanına uğramazdı aslında; konuşmamak için elinden geleni bile yapardı ama diagon yoluna cisimlenemeyeceğine göre ondan yardım istemek zorundaydı. Koltukta oturan adamın dürterek olayı anlattı. Aslında ilk başta yapmayacağını söylese de ikinci denemesinde onu ikna etmişti. Annesinin cisimlenmesini istememesi yüzünden bu işi biraz gizli yapacaklardı. Sokağın başına giderek babasının koluna yapıştı. Birkaç saniye etrafında dönmeye başlamıştı. Gözlerini kapatmış o anın geçmesini bekliyordu. Taş zeminin yerini yeşil çimenler almıştı. Ayakları biraz daha rahat edecek gibi görünüyordu. Babasına teşekkür ederek onu yolladı. Derin bir nefes alarak çatlak kazana doğru ilerlemeye başladı. Dünden ayırttıkları boş masanın hâlâ durduğundan endişelense de buna aldırmadı. Sarı saçları Güneş ışıklarıyla birleşince gerçekten güzel bir görünüm oluşmuştu, gözlerinin önüne gelen saçlarıyla oynar gibi yaptı ama hemen ellerini indirdi. Kapıyı elleriyle açarak içeriye doğru birkaç adım attı. Ayırttığı masa en arkada karanlık bir yerdeydi, evet tahta sandalyeye oturarak arkasına yaslandı ve diğerlerinin gelmesini beklemeye başladı. | |
| | | Francés Carrietta Count III. Sınıf Slytherin Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 168 Kayıt tarihi : 19/01/09
| Konu: Geri: Bir tutam mutluluk arayışı ~ Perş. Ocak 22, 2009 3:16 pm | |
| *Zırr*
El yordamıyla yatağının yanındaki komodinin üzerindeki saati bulup bir kaç darbede susturdu onu. Kalkmak istemiyordu, çok güzel bir rüyaydı gördüğü. Neydi ki? Gözlerini sıkıca kapatarak hatırlamaya çalıştı. Sadece bölük pörçük ortam görüntüleri oluşuyordu gözlerinin önünde. *Lionel'la ilgili bir şeydi herhalde, bu kadar mutlu uyandığıma göre.* diye düşündü. Bir şeyleri hatırlaması için üzerinde şöyle bir düşünmesi yetiyordu, biliyordu. Annesinin ona bıraktığı iki şeyden biriydi bu. Ve bazen işe yarardı. Gözlerini tekrar kapattı ve rüyayı düşünerek son derece mutlu bir 2 dakika geçirdi. Neden sonra çalar saati neden kurmuş olduğunu hatırladı; arkadaşlarıyla buluşacaktı. Aslında çalar saatin çalmayacağını düşündüğünden -ne zaman ihtiyacı olsa çalmazdı çünkü- baştan savma kurmuştu saati. Geç ye da erken kurmuş olabilirdi. Yine de bakmadı saate; ne evden ne de yatağından çıkmak istiyordu, hala gördüğü rüyanın etkisinde olarak. İnce mavi pikeyi tekrar kafasına kadar çekti, Ağustosun ortasındaydılar ama geceleri biraz soğuk oluyordu yine de. Babası evi serinletmek için yaptığı büyünün ayarını kaçırmış olmalıydı. Zaten ev işleriyle ilgili neyi düzgün yapmıştı ki babası. Babasını düşününce annesiyle ilgili anıları doluşmaya başladı zavallı beynine. 1 yaşında... Annesi yemek yapıyor, bir yandan da şarkı söylüyordu. *Tanrım! Sesi ne kadar da güzeldi!* diye düşündü Carrie. 2 yaşında... Annesi yine odasına kapanmış rutin deneylerinden biriyle uğrşıyordu. Yine bir şarkı mırıldanıyordu. Ve 3 yaşında... Şimdi yatağa yüzükoyun kapanmış ağlayan biri vardı. Göğsünde bir şey koptu Carrie'nin. Bu kadar yatak sefası yeterliydi. Yoksa daha acı verici şeyler hatırlayıp randevusuna geç kalacaktı. Gözleri dolmuştu ama ağlamaktan nefret ediyordu. Bu yüzden kendini şiddetle tutarak yatakta doğruldu. Kafasını hafifçe çevirerek tekrar saate baktı. Aşağı yukarı doğru kurmuştu saati; ama çok fazla zamanı da yoktu hani.
Yataktan kalktı, pijamalarını çıkarıp yatağının üzerine fırlattı. Dolabına yürüdü; kapaktaki aynada kendini inceledi. Çok uyumayanlara özgü o morluk vardı gözlerinin altında. Çok geç yatıyordu. *Sanırım bu iğrenç görüntüyü düzeltmek için bir şeyler yapmam gerekecek.* diye düşünerek asasına davrandı. Aynı anda okul dışında büyü yapmalarına izin verilmediğini hatırladı. Asaya bakınmaktan vazgeçerek *Erken yatmaya başlamak gibi.* diye düşündü tekrar. Kahrolasıca anne-yadigârı özelliğinin en iğrenç özelliğiydi bu; hiçbir şeyi unutmuyordu. Gözlerini devirdi ve dolabın kapağını açtı. Sıradan bir siyah kot ile yeşil bir t-shirt çıkardı. Hızlıca üzerine geçirdi ve dolabın kapağını kapatıp tekrar kendini inceledi. Sıradan bir görünüm, tam da istediği şey. Sıradışı olduğunu göstermek için kıyafetlere ihtiyacı yoktu çünkü. Yatmadan önce tepeden topladığı omuzlarına kadar inen -henüz- koyu kahverengi saçlarını açıp tekrar topladı. Kahküllerini de düzelttikten sonra, aynaya tekrar memnun bir bakış attı. Ve nefret ettiği odasına ne halde olduğuna bakmak için bile bir kere bile bakmadan çıktı odadan. Merdivenleri üçer üçer inerken bir yandan da babasına bağırdı;
" Ben okuldan arkadaşlarımla buluşmaya gidiyorum, merak etme! "
Hoş, adamın merak edeceğini sanmıyordu pek. Sırf formaliteden haber vermişti, yoksa onların evinde izin diye bir şey yoktu. Carrie'nin de bundan şikayeti yoktu hani.
Londra'da oturuyor olduklarına hiç bu kadar sevindiğini hatırlamıyordu Carrie. Uzun zamandır babası dışnda kimsenin yüzünü görmemiş; resim çizmek, müzik dinlemek ve kahve içmek dışında bir atraksiyona da başvurmamıştı. Bazen kaçamak bir bira ya da artık git gide alışmaya başladığı sigara hariç tabii. Şimdi de yaz tatili boyunca göremediği arkadaşlarıyla buluşmaya gidiyordu. *Eh, güzel bir değişiklik bu sanırım.* diye düşündü. Daha kimlerin geleceğini bile bilmiyordu, yine de sırf değişiklik adına seviniyordu buna. En azından bir ya da iki sevdiği kişi gelecekti muhakkak. Belki de Çatlak Kazan'da kalan birileri olurdu; yazın geri kalanını yanlız geçirmek zorunda kalmazdı. ÇatlakKazan oldukça yakındı evlerine.
Bu düşüncelerle ve -yine- beynine hücum eden hatıralarla adımlarını hızlandırdı. 15 dakikalık çok da uzun olmayan bir yürüyüşten sonra nihayet buluşma mekanına varabildi. Ayırtılmış bir masalarının olması gerekiyordu. Oldukça kirli mekana adımını attığı anda gerilerdeki Nathan'ı gördü. Demek henüz sadece bir kişi gelmişti, geç kalmış olmadığına sevindi. Nath onu görmemişti. Hoş olmayan bir şeyler düşünüyor gibiydi ve durgundu. Carrie bir kaç adımda dükkanın büyük bir kısmını aştı ve nihayet Nath onu farketti.
" Aa- merhaba. Fazla beklememişsindir umarım. Gerçi daha kimse gelmemiş olduğuna göre sen de yeni gelmişsindir. "
dedi. Çocuk gülümsedi, Carrie nedenini bilemeden isteksizce karşılık verdi. | |
| | | Lisa Wanders III. Sınıf Slytherin Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 56 Yaş : 30 Kayıt tarihi : 13/01/09
| Konu: Geri: Bir tutam mutluluk arayışı ~ Perş. Ocak 22, 2009 4:09 pm | |
| “Lisa uyan artık senin yüzünden geç kalacağız…”
Yarı açık gözlerle etrafına bakarken az önce duyduğu sesin abisinden geldiğini anlaması biraz zamanını almıştı. Yatağında yavaşça doğrulup gözlerini ovdu. Bir yandan da abisinin neden bahsettiğini anlamaya çalışıyordu. ‘Sabah sabah nereye gidiyoruz ki?’ Yorganını üzerinden atıp yatağından kalktı ve odanın kapısına yöneldi. Kapıyı açar açmaz karşısına dikilen az önce onu uyandıran sesin sahibiyle aynı kişiydi. “Hadi ufaklık. Arkadaşlarla buluşucaz unuttun mu? Hemen hazırlan ve kahvaltıya gel.” Lisa hala ayakta uyuklar gibiydi ve abisinin dediklerini anlamaya çalışıyordu. Abisi ise çoktan lafını bitirip merdivenlerden aşağı gözden kaybolmuştu bile. Ağır adımlarla odasının çaprazında duran banyoya yöneldi. İçeriye girip yüzünü yıkamaya başladı. Suyu bir iki kez suratına çarptıktan sonra biraz daha kendine gelmiş bir şekilde aynaya baktı. Abisinin bahsettiği şeyi şimdi hatırlamıştı. Bugün Hogwarts’tan arkadaşlarıyla buluşma kararı almışlardı. Onları ne zamandır görmemişti ve bugün için sabırsızlanıyordu. Hatta ne giyeceğini dün akşamdan belirlemişti. Fakat yine de sabah buluşmayı unutmuş uykuda kalmıştı. Yüzünü kurulayıp banyodan çıktı ve odasına yöneldi. Hemen hazırlanmalıydı yoksa geç kalacaktı. Odasına gidip pijamalarını çıkarmaya koyuldu. Bugün giyinmek için rahat bir kot pantolon ve ona uygun bir buluz seçmişti. Çabucak onları üzerine geçirdikten sonra aynanın karşısına geçip dağınık saçlarını düzeltmeye koyuldu. Tarağı sarı saçları üzerinde kaydırırken birbirine giren saçlar düzelmeye başlamıştı. Tarağını saçları üzerinde biraz daha gezdirdikten sonra çekmecesine geri koydu ve aynada kendini birkez daha süzüp kapıya yöneldi. Her ne kadar abisi onu süslü diye nitelendirse de o kendine bakmayı seviyordu. Hem ablası da ondan farksız sayılmazdı. Hızlı adımlarla merdivenlerden inip ailesinin çoktan yerleşmiş olduğu masada yerini aldı. “Herkese günaydın…” Hafif bir tebessümle onlara gülümseyerek kahvaltıya girişti. Aslında her zaman ki gibi kahvaltının sonuna yetiştiğini biliyordu. Apar topar birşeyler atıştırmaya çalıştı. Fakat daha bir iki lokmayı midesine indirmişti ki abisi ve peşi sıra ablası ayaklandılar. “Hadi kalk gidelim artık. Orada yersin birşeyler. Yoksa geç kalacağız.” Ablası ona seslenirken abisi çoktan kapıya gitmişti bile. Başıyla ablasının onaylayarak son ekmek parçasını midesine indirdi ve peşlerine takıldı. Kapıdan çıkarken babasının onlara iyi eğlenceler dilediğini işitir gibi olmuştu…
Çatlak kazan her zamankinin aksine biraz daha sakin gibi görünüyordu. Abisi ve ablası masaya doğru yönelirken o biran duraksayıp etrafı süzmüştü. Çok beklemeden peşlerinden ilerledi ve masanın olduğu yere geldi. Masada sadece iki kişi vardı. Jeremy ve Francés… Jeremy ondan bir yaş büyük bir Gryffindor’du. Francés ile ise aynı yaşta ve aynı binadaydı. Gülümseyerek Francés’in yanına yerleşti. “Merhaba! Diğerleri gelmemiş anlaşılan. Sizde yeni geldiniz sanırım…” | |
| | | Sofia Diabolus IV. Sınıf Slytherin Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 47 Kayıt tarihi : 15/01/09
| Konu: Geri: Bir tutam mutluluk arayışı ~ Perş. Ocak 22, 2009 8:14 pm | |
| Uyanmanın, gözlerini beklentilerini karşılayacağından emin olamadığı bir zaman dilimine açmanın kendisini mutsuz ettiğine öyle çok şahit olmuştu ki korkuyordu. Yeni bir gün yeni olan bir çift ayakkabı kadar kesin bir mutluluk sağlamıyordu. Gece, genç kız için yaptığı şeyi hafifleten bir etkendi. Kendini daha az suçlu ve daha az mutsuz hissettirirdi. Nasıl olsa her kâbusun ardından tatlı bir rüyayla gönlü alınıyordu. Hiçbir zaman ay onun sırlarını ele verecek kadar parlamayacaktı. Oysa açılmış perdeden içeri giren güneş ışığı hep açığa kavuşturulması beklenen sırlar demekti. Göz kapaklarını aralaması için inat eden ışıkla huzurlu ifadesi parçalandı. Kaşları birbirine yaklaştı ve göğsünden gelen güçlü bir hırıltıyla sırtını güneş ışığına döndü. Yine de yakıcı güneş geceliğinin açıkta bıraktığı omuzlarını taciz ederek bu sabah da rahat vermeyeceğini kanıtlamış oldu. Bu kez itiraz etmeden doğrulmaya çalıştı. Yalnızca dizlerine kadar olan kısmı örten pikeye burun kıvırarak baktı. Biraz daha fazla lüks bir yer bulmak bu kadar zor muydu? En azından ağır naftalin kokusunun her ilmeğine sinmiş olmasına rağmen güveler tarafından yenmiş pikelerin olmadığı bir otel, hiç fena olmazdı. Şekilsiz kâhküllerini geriye doğru savurdu, alnındaki kaşıntının tek suçlusu onlardı. Ağzındaki garip tat Tom’un tatsız reçelleriyle daha da bozulacaktı. Boyası dökülmüş duvarlarda gezdirdi gözlerini. Tüm bu sefilliğin rahatça kaldırdığı kötü tablo tam da karşısında duruyordu. Neyi anlattığı üzerine kafa yormamıştı. Muhtemelen herhangi bir şey de anlatmaya çalışılmamıştı. Yalnızca tezat renkler kullanılarak, basit fırça darbeleriyle yapılmış bir tablo. Bu olaysız sabahında düşüncelerinin arasında yeri olmayan bir tablo. Hızla çıplak ayaklarını tahta zemine indirdi. Tatsız seslerle kaçışan farelere günaydın demeyi es geçerek ayaklandı. İlk işi odayı eski kişilikli haline döndürmek, loş görüntüsüne kavuşturmak için perdeyi kapatmak oldu. Yüzü yırtılmış koltuğun üzerine atılmış birkaç parça kıyafet buluşmada hoş gözükmesi için geceden hazırlanmıştı. Dün gece bu toplantı için hafif bir heyecan hissetse de artık tamamen bir görev gibi geliyordu. Bazen diğerlerine kendini Sofia olarak tanıtıp onları da yalanına kattığı için üzülüyordu. Bazen? Oldukça ender anlarda… Hatta sadece yararları dokunduğunda ki bu pek sık olmazdı. Tüm düşünceleri arasında üzerine geçirdiği kıyafetin durumunu kontrol etmek için sol köşesi kırılmış aynanın önüne geçti. Siyah, dar pantolonu kusursuz bedenine tam oturmuş, üzerinde kalın puntoyla yazılmış birkaç espri bulunan gri t-shirtü tam istediği gibi durmuştu. Bileğini sıkan tokayla saçlarını sıkıca topladıktan sonra yeni aldığı spor ayakkabılarını ayağına geçirdi. Eski, pirinç tokmağı çevirdi ve eskiden yeşil olduğunu var saydığı ancak şuan kalın yağ tabakasıyla örtülü olan duvara yaslanmış kardeşiyle göz göze geldi. Alaycı bakışları perçemleri tarafından saklanmaya çalışsa da pek başarılı olmuyordu. Neden Devon’la anlaşamadığını anlamak zor değildi. Fazla… Fazla gösterişsizdi. Gizemliydi ve bunun için Sofia gibi herhangi bir çaba harcamasına gerek olmuyordu. Birkaç dakika sonra toplanacak grubun içinde en sessiz olanıydı. Korkutucu.
‘Selam D’ ses tonu konuşmak için istekli değildi, bu tamamen nezaketinin yansıması bir cümleydi.
‘Sana da S. Bu sabah bu kadar çabuk hazırlanabildiğine inanamadım. Senin gereksiz derecede uzun süren hazırlanma merasiminin kusurlarını kapatmaya yetmeyecek olmasına rağmen neden o kadar uzadığını hep merak etmişimdir.’ önceleri çocuğun içinde kalmış son iyi niyet parçasının açığa çıktığını düşünerek suratını ona doğru çevirip, dinlemek gafletinde bulunduysa da konuşmanın sonu tamamen erkek kardeşinin kişiliğini yansıtıyordu. İtiraf ediyordu, onu en savunmasız tarafından vurmuştu. Görüntüsü genç kız için bir çok şeyden önce gelirdi. Mesela erkek kardeşinden.
‘Bu kadar uzun cümleler kurarak beni korkutma Devon. Asosyal havandan çıkman kimse için iyi olmayacaktır. Üstelik aramızda saçmalama işini senden daha iyi yapanlar varken bir o kadarına daha katlanamayacağım.’ Çocuğun sola doğru kıvrılan dudağı gülümsediğinin zannedilmesine sebep olabilirdi oysa bu yalnızca aralarındaki itişmenin bittiğini gösterirdi.
Sofia omuz silkti ve hızla merdivenleri gerisinde bıraktı. Devon’un geriden geliyor olmasına aldırmadı. Çocuğun yetişme gibi bir kaygısı olmayacağını biliyordu. Tom’un meraklı bakışlarına edepsizce karşılık verdi ve gözetlenmekten nefret ettiği üzerine kısa bir konuşma yapması gerektiğini aklının bir kenarına devşirdi. Adamın kırışıklıktan seçilmeyecek hale gelmiş yüz hatlarını incelemeyi bir kenara bırakarak hızla ulaştığı masanın yanında duran boş sandalyelerden birini kendine doğru çekti. Masada oturan üç genci teker teker süzdü. Carrie’ye göz kırptı. Kızın yuvarlak çehresindeki her kare aydınlandı ve tatlı gülüşüyle Sofia’ya karşılık verdi. Başını yavaşça çevirdi ve Nathan’a başıyla selam verdi. Çocuğun görmezden gelen tavrını umursamadan Lisa’ya döndü. Yavaşça sandalyesine oturdu ve
‘Tanrım! Saç kesimin harika olmuş Lisa.’ Bal rengi gözleri kocaman açılmış, karşısında oturan kızın iri bukleler halindeki saçlarını süzüyordu. Devon’un kıkırdayarak yanına oturuşuna aldırmadı. | |
| | | Devon Melvyn Solian IV. Sınıf Slytherin Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 45 Kayıt tarihi : 18/01/09
| Konu: Geri: Bir tutam mutluluk arayışı ~ Perş. Ocak 22, 2009 11:57 pm | |
| ''Abigail Maera, sen tam anlamıyla koca bir salaksın.'' ''Tabii tabii!'' Duvarların fazla ince olmasından mı kaynaklanıyordu yan odadakileri duyması yoksa yapacak daha iyi bir işi olmadığından bir meşgale mi arıyordu kendisine? Sözlerin üzerinde fazla takılmayı sevmese bile 'koca bir salak' yorumunun henüz reşit olmamış birinden geldiğini anlamak mümkündü, ya da hâlâ olgunlaşmamış biri. Sözcükleri ağzında yuvarlaması ilkinin daha da ihtimal dahilinde olmasını açığa çıkarıyordu; *bir çocuk gibi, konuşamıyor.* Aslında sonuç ne olursa olsun umursamıyordu. Abby'i ya da tartıştığı kişiyi -ses tonundan cinsiyetini çıkartamamıştı- tanımıyordu ve bu durumda sadece seyirciydi tiyatro oyununa. Rollerini iyi yapamıyorlar belki, fazla bilindik sınırlardalar. Bir sanatçının limitlerini zorlaması gerektiği düşünülürse acınacak hâldeydiler ve bu oğlanın yüzündeki meymenetsizliği açıklıyordu. Başkalarına üzülüyordu Devon gibi, hallerine gülüyordu olmadığı biri gibi... Gweneäl'den bıkmıştı, ne zaman tam anlamıyla 'kurtuldum' diyorsa şeytan o sırada öz benliğne daha da ulaşmaya çabalayıp, tırnaklarını derisine batırıyor ve ufak bir acıya sebep oluyordu. İşte buna aldırış etmemek göründüğü kadar kolay değildi. Kahrolası duyguları hissederken yüzü seyreliyordu. Bazen onun kendisine ne yaptığını çözemiyordu ama bildiği bir şey varsa rolünün daha zekî olduğuydu. Aptalca hareketlerde bulunmayı kesmiş ve büyük ihtimalle temiz bir ruh tarafından takdir almıştı. Hiçbir zaman işe yaramayan mimikleri şimdi işlevini görse, gülerdi bu düşünceye. Abigail'e denmiş sıfatı alırdı belki ama umursamazdı bunu. Ne zaman başkalarının onun hakkındakini düşüncelerini umursamıştı? Dünyanın ona bahşettiği gizemli ama işe yarar bir yetenekti, ciddiye almamak.
Sabahın erken bir vakti kalkmıştı ve sünepe güneş çehresine çarpmakta tereddüt edip siyah-beyaz simasını delmeye çalışmasıyla titremişti. Yaklaşık beş saniye kadar simâsının çekici karanlığını izlerken Devon'a herhangi bir şey olmadığını fark edip doğrulmaya çabalamıştı. Kot pantolon ve bol bir tişört geçirip üstüne, üvey ablasını beklemeye başlamıştı. Ablası... Herkesi kendinden küçük gördüğünden öyle sesleniyordu ama yapmacık bir şekilde. Oyunu onun kurallarına göre oynuyor ve bundan zevk alıyordu. Şimdi hangi cehennemdeydi ya o? Yine süslenmek dediği işlerle uğraşıyor olmalıydı, Devon'un hiç anlamadığı bir biçimde. Odasından çıktığında onu görmüş, eğlenme amacıyla attığı aşağılayıcı -ya da tabiri uygunsa alaycı- bakışı fark etmişti.
''Selam D'' Onunla boşuna konuşma zahmetine girerken buna heves etmediğini belirtiyordu. Alacağı cevaptan hoşnut kalmayacak olsa bile Devon, onu sinir etmeyi eğlenceli buluyordu. Fazlasıyla uğraşıldığı belli olan suretini süzdü ve aklına gelenleri sıraladı Darcy gibi düşünmeden hareket ederek. ''Sana da S. Bu sabah bu kadar çabuk hazırlanabildiğine inanamadım. Senin gereksiz derecede uzun süren hazırlanma merasiminin kusurlarını kapatmaya yetmeyecek olmasına rağmen neden o kadar uzadığını hep merak etmişimdir.'' Ne düşünecekti bu lafların ardından? Bilmiyordu. Sofia'nın altında kalmayacağını bilirken ufak bir merak duygusu oluşmuştu içinde. Her zamanki atışmaları fazla uzamayacaktı, Sofia'nın o fazla uğraşılmış fiziğini buluşacakları kişilerle fazlasıyla göstermek istediğini biliyordu. ''Bu kadar uzun cümleler kurarak beni korkutma Devon. Asosyal havandan çıkman kimse için iyi olmayacaktır. Üstelik aramızda saçmalama işini senden daha iyi yapanlar varken bir o kadarına daha katlanamayacağım.'' Bu kadardı. Devon nerede susması gerektiğini iyice öğrenmişti zaman içinde. Laf tartışmasına girmek mantıksızdı ve hiçbir çıkar sağlamayacaktı. Çatlak kazana inen merdivenlerde üvey kardeşini takip etti, oraya vardığında ne yapacağını iyi biliyordu. Her zaman selam verirdi, ne de olsa nazik bir hanımefendiydi. Geriden gelmek bu yüzden onun yanındayken daha iyi oluyordu, karşılaşma ve aşina olduklarıyla kısa sohbetlere girme bölümü bitiyordu. Eski barmen Tom'un yanından geçerken aklına bu adamdan her zaman nefret ettiğiyle ilgili düşünceler geliyordu. Masaya vardığında üvey kardeşinin sözlerini duydu ve istemsizce kıkırdadı. Masadakileri süzdü ve sessiz kalmayı tercih etti. | |
| | | Bilie Wanders IV. Sınıf Ravenclaw Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 131 Kayıt tarihi : 13/01/09
| Konu: Geri: Bir tutam mutluluk arayışı ~ Cuma Ocak 23, 2009 2:34 pm | |
| Güneş ışığı ile dolmuş odasında gözlerini açtığında bedeni kalkmaması için direniyordu Bilie’nin. On dört yıllık hayatında yalnızca kendine ait olan yatağına yatıp gözlerini kapattığına gittiği dünyanın verdiği zevki başka hiçbir şeyde bulamamıştı. Belki çok tembel olduğundan belki de uyurken gördüğü o tatlı rüyaların enfesliğinden tatil sabahları onu yatağından kaldırmak yapılacak en zor işti. Bu kendisi içinde bir başkası içinde aynıydı. Gözlerini açıp yeni güne merhaba dedikten sonra bile kendini çarşaflarının içinden kurtarıp bedensel olarak güne başlayamıyordu. Evet bu kesinlikle tembelliktendi, başka bir şeyden değil. Yatağında hafifçe dönerek göz ucuyla başında duran saate ardından Isis’in yatağına baktı. Yatak boştu. Şaşkın gözler ile boş yatağa bakarken kendini zorlayarak yataktan kalktı. Wanders soyadından gelen bir şeymişçesine ailedeki herkes için uyku en sevdikleri şeylerin içinde ilk sırada yer alıyordu.
Kalkarken yere düşürdüğü çarşafını söylenerek yerinden kaldırırken elinde bir tarak ile odalarına dalan kardeşe esneyerek “Günaydın.” Sesi zorla konuşuyormuşçasına çıkıyordu. Bir bakıma öyleydi zaten; yapmak zorunda oldukları hiçbir şey yokken neden her sabah kalktıklarına anlam veremiyordu. Bütün yaz tatili boyunca uyumak güzel olabilirdi. Hiçbir şey yapmadan sadece uyumak. Düşüncesi bile harikaydı, kendi düşüncelerinin verdiği zevkle kıvrılan dudakları yüzünde büyük bir gülümse oluşmasını sağladı. “Sana da günaydın ve acele et geç kalacağız şu haline bak.” Ne demek istiyordu nereye geç kalacaklardı ve halinde ne vardı? Beyninde şimşek gibi çakan bir düşünce ile nereye geç kalacaklarını anladı. Çatlak Kazana gidip okuldan arkadaşları ile buluşacaklardı. Yüzündeki gülümseme silinerek yerini ifadesizliğe bıraktı. Birkaç arkadaşı dışında kalanlar ile okul dışında görüşmeyi pekte istediği söylenemezdi. Yine de geleceklerin içinde görmek istedikleri olduğuna emindi. Üzerinde birkaç poster asılı olan gardıroplarının kapağındaki aynada kendisi ile göz göze geldiğinde kardeşinin ‘şu haline bak’ derken ne kastettiğini anlamıştı. Uzamış kömür siyahı saçları birbirine karışmış ve dünden kalan göz kalemi hafifçe akmıştı. Göz kalemi kullandığı için ona ‘kız gibi’ yakıştırmasını yapsalar da o hoş durduğunu savunuyordu. Aynadan gözlerini alarak kız kardeşine hitaben konuştu. “ Ah elbette hemen hazırlanıyorum.” Odasının ortasındaki yerlere saçılmış kıyafetleri göz gezdirdikten sonra siyah pantolonunu ve siyah beyaz çizgili denizci deseni denilen t-shirt’ünü alarak odadan dışarıya çıktı. Lisa uyanmış ise banyoyu boş bulamayacağını biliyordu. Boş olmasını dileyerek banyonun kapısını vurdu ve ses gelmeyince içeriye girdi.
Yaklaşık on beş dakika sonra tam anlamı ile hazır olarak kendini odasına attı. Güneş ışığının etkisiyle ısınmış odaya girdiğinde yakındı. “ Merlin adına bu sıcakta dışarı çıkmak salaklık!” duyulmayacak birkaç tane daha yakınmanın ardından odasından çıktı. En azından güneş görmeyen koridorlar kendi odasına göre oldukça serindi. Kardeşinin kapısına vurup konuştu “Lisa uyan artık senin yüzünden geç kalacağız…” bir kaç dakika içinde uykulu gözler ile kapısını açıp karşısına çıkan uykulu kıza “Hadi ufaklık. Arkadaşlarla buluşucaz unuttun mu? Hemen hazırlan ve kahvaltıya gel.” Lafını bitirir bitmez Lisa’yı beklemeden merdivenleri ikişer-üçer inip kendini mutfaktaki kahvaltı masasına attı. Canı kahvaltı etmek istemiyordu ama ailenin bir araya gelebildiği ender saatlerden olan kahvaltı ve akşam yemeğine kesinlikle oturulurdu evlerinde. Kimi zaman tek bir laf etmeden birbirlerine yer kalkarlardı ama kimse kahvaltıyı ve akşam yemeğini kaçırmazdı. “ Lisa nerede?” babasının sorusuna karşın başını tabağından kaldırıp hafifçe sırıttı. Bu sırıtış her şeyi açıklıyordu karşısında oturan adama. “Herkese günaydın…” bitmek üzere olan kahvaltıya gelen Lisa sandalyesine yerleşmiş ve bir şeyler yemeye girişmişti. Bazen onu, Isis’i saatlerce izleyip onlara sahip olduğu yaratıcıya şükrederdi. Hayatında tek değer verdiği insanlar onlardı çünkü. Tam anlamı ile değer verdiği. Yüzüne yerleşen aptal gülümseme ile güne hazır olduğunun sinyallerini vererek kahvaltı masasından kalktı ardından kalkan Isis’in Lisa’ya bir şeyler dediğini duydu fakat aldırmadı çünkü çoktan kapının önüne varmış kendini sokağın sıcak havasına bırakmıştı.
Çatlak kazana geldiklerinde yüzünü buruşturarak burayı ne kadar sevmediğini düşündü. Her zaman gürültülü ve gereğinden fazla kalabalık kötü bir dükkandı burası. Neden ısrarla sürekli buraya geldiklerini çözebilmiş değildi. Tahta kapının gıcırtı ile açılmasının ardından girdiği yerde vakit kaybetmeden arkadaşlarının oturduğu masaya doğru ilerledi. Normal zamanlara göre kalabalık sayılmazdı. Kendilerinden başka bir kaç masa daha doluydu o kadar. “Merhaba! Diğerleri gelmemiş anlaşılan. Sizde yeni geldiniz sanırım…” Jeremy ve Francés’ten başka kimsenin olmadığı masayı daha yeni süzüyordu. Geç kalmamak için boşu boşuna telaş yapmışlardı, görünürlerde kimse yoktu. “ Anlaşılan daha erken.” Cümlesini tam bitirmişti ki yanı başlarında beliren Devon ve Sofia yavaş yavaş herkesin geliyor olduğunun kanıtıydı. Fakat burada bulunanlardan –ailesi dışında – hiçbiri yaz tatilinde Bilie’nin görmek isteyeceği kişiler değildi. Umutla kafasını kapıya çevirdi. Ve birilerinin Lisa’nın saçları dışında bir sohbet konusu bulup açmasını diledi. | |
| | | Margaux La Barré IV. Sınıf Slytherin Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 99 Kayıt tarihi : 18/01/09
| Konu: Geri: Bir tutam mutluluk arayışı ~ Cuma Ocak 23, 2009 3:05 pm | |
| Ne bir heyecan, ne de farklı bir his vardı bugün ruhunda. Aynı monotonlukta devam eden yaşamında fazladan bir etki bırakmayacak bir olaydı bu sadece. Arkadaşlarıyla. Bozulmuş yatağını örtmeye cüret bile etmeden, siyah elbisesini üzerine geçirdi. Zaten karışık olan yatağının üzerine fırlattığı pijamaları, görüntünün daha da karışmasına yol açıyordu. Ne de olsa Joel bugün gelmeyecekti. Uzun uzun hazırlanmasını gerektirecek bir durum değildi bu. Açık bıraktığı saçları şeklini koruyordu. Yatağının sol kısmında bulunan kareli perdelerini açtı ve güneşte belli olan toz yığınlarının odasını doldurmasına izin verdi. Karanlık olan odasını bu şekilde aydınlatmaya çalışıyordu belki de. Güneşin en ufak bir belirtisinin dahi bulunmadığı bu oda, evlerinin en ücra köşesindeydi. Aynı kapısı gibi, eskimiş tahtalardan yapılmış, yine aynı sıfatı taşıyan merdivenlerinde aşağıya doğru süzülürken çıkan gıcırtılar kulaklarını dürtüyordu. Elini merdivenlerin tam tersi, yeni cilalanmış tırabzana dayadı ve bitimine kadar kaydırdı. Boş bakan gözlerle, mutfağa gidiş yolunu inceledi fakat babasına dair en ufak bir belirti bile bulamayınca suratını astı. *Yine erkenden gitmiş olmalı.* Mutfağın tam ortasında bulunan masanın üzerine serilmiş örtü yeşil renkte ve dümdüzdü. Henüz örtünün bozulmadığını görünce, babasının da evde olabileceği ihtimali beyninin bir köşesine oturdu. Dün akşamdan kalmış birkaç kirli bardak dikkatini çekerken hızla soluğunu çekti. Dün gece mutfağa girdiğini bile hatırlamıyordu. Öyleyse diğer bardaklar kime aitti? Aklına gelen ihtimalleri elinin tersiyle kovalarken, yönünü de değiştirdi ve salona ilerledi. Koltuklar toplu ve temizdi. Bozulmamıştı. Salonda bu ihtimali tetikleyecek bir işaret bulamamanın verdiği rahatlığı yaşarken, babasının sesi doldurdu odayı. “Uyandın demek.” Yakışıklı sayılabilecek bir adamdı babası. Şekilli vücuduyla, her zaman kadınların ilgi odağı olurdu. Fakat asıl ilginç olan şey, arkasında duran kişiydi. Bir kadın. *Yine yapmış yapacağını.* “Aslında tam da çıkıyordum.” İkisinin yüzlerini de incelerken, öfkeyle gözleri kısıldı. Yeşil gözlerinde ki parıltılar kaybolmuş, yine karanlıkta kalmıştı. Beynine dolan gizler, bu kez onlardan kaynaklanıyordu. Annesine de aynı şeyi mi yapmıştı acaba? Kesinlikle tahammül edemiyordu bu adama. “Pekâlâ.” Yanlarından geçerken, kadının üzerinde bıraktığı sert bakışları evden çıktıktan sonra yok oldu.
Henüz biten yolculuğunun son noktası, çatlak kazandı. Yine gürültü, bir ton insan ve karmaşayla karşılaşacaktı. Gürültüden hoşlanmayan bünyesi, bu olayı ne kadar kaldırabilecekti bilmiyordu fakat çok sürmeyeceği kesindi. Kapıyı sol eliyle itelerken, içerisinin koyu havası burnuna bir mızrak gibi çarptı. Keskin bir şekilde yüzünü buruşturdu. İnsanların yüzlerini aceleyle süzerken, tanıdık birkaç çehre görerek yanlarına ulaştı. Neredeyse herkesin gelmiş olmasına karşılık dudakları kıvrıldı. “Sonunda gelebildim.” Yüzüne yerleştirmeye çalıştığı yapmacık gülümseme, kendini Billie’nin yanına atarken son buldu. Ortamın havasına ayak uydurmaya çalışırken, gözleri herkesi yavaşça inceliyordu. | |
| | | Isis Lillian Wanders IV. Sınıf Slytherin Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 13 Evcil Hayvanı : [Romance] Kedi Rp Sevgilisi : wAntEd xD Kayıt tarihi : 16/01/09
| Konu: Geri: Bir tutam mutluluk arayışı ~ Cuma Ocak 23, 2009 4:55 pm | |
| * Kalk hadi, oyalanmayı bırak. Daha sonra tembellik yapabilirsin, öyle değil mi? * Isis neredeyse yarım saattir içindeki sesle kavga ediyordu. Sabah gözlerini ilk açtığında yüzüne bir gülümseme yerleşmişti. Yine yataktan kalkmaması gereken bir gün daha. Tatil gibisi var mıydı? Sanırım tatilin en güzel yanı buydu. Ders çalışmak zorunda olmak yok. Erken uyanmak yok. Her gün nefret ettiği kişilerle karşılaşmak ve rol yapmak yok! Ama birkaç dakika sonra yüzündeki gülümseme geldiği hızla yok olmuştu. Bugün arkadaşlarıyla buluşacaklardı. Her zaman olduğu gibi yine en erken o kalkacaktı anlaşılan. Evdeki diğer kişilere göre erken… Birincisi hazırlanması ancak biterdi, ikincisi o kalkmazsa Lisa ile Bilie’nin uyanmayacağını biliyordu. Kendini zorlayarak yataktan çıktı ve ağaçların arasından sızan güneş ışığından rahatsız olup perdeyi örttü. Neden kıyafetlerini geceden hazırlamamıştı ki. Her seferinde böyle oluyordu ama Isis asla ders almıyordu ve sabah dolabı iyice dağıttıktan sonra hazırlanabiliyordu. İsteksizce dolaba yöneldi. *Kot pantolon? Her zaman onu giyiyorum zaten. Biraz değişiklik gerekiyor. Şu? Hayır , hayır… * Sonunda siyah, dar şortunu seçip , üzerine mor bir badi giydi ve banyoya yöneldi. Kapıda karşılaştığı babasına ‘Günaydın’ anlamında sahte bir gülümseme attı. Tarağı alıp odaya geri döndü ve Bilie’nin halini görünce çaktırmadan kıkırdadı. Kalkmak için çok büyük bir çaba gösterdiği her halinden belliydi. “ Günaydın.” dedi uykulu bir sesle. “Sana da günaydın ve acele et geç kalacağız şu haline bak.” diye cevap verdi Isis Bilie’yi baştan aşağı süzerek; saçları darmadağın olmuştu ve göz kalemi göz altlarını tamamen kaplamıştı. Bilie’yi bırakıp saçlarıyla uğraşmaya devam etti. Birkaç kez topladıktan sonra onları özgür bıraktı ve biraz abartılı bir şekilde göz kalemi sürdü. Aynaya bakıp kendisine kalemin ne kadar yakıştığını düşündü ve gülümseyip kahvaltıya indi.
Üvey annesinin sahte gülümsemelerine ters bakışlarıyla karşılık verip sessizce tabağındakilerle oynamaya başladı. Neden hiçbir şey yemek istemiyordu acaba? Belki de onu gerginleştirmeyi başarabilen iki kişiyle birlikte yalnız oturduğu içindir. Bir an önce Bilie ve Lisa gelseydi keşke. Bilie Lisa’yı uyandırmış mıydı acaba? Hemen ardından sorusu Bilie’nin sesiyle karşılık buldu. “ Hadi ufaklık. Arkadaşlarla buluşucaz unuttun mu? Hemen hazırlan ve kahvaltıya gel.” Bilie acaba bir az önce kendi durumunu unutmuş muydu? Isis kıkırdadı ve üvey annesinin gözleriyle karşılaşınca yine eski somurtkan durumuna döndü. Bilie birkaç saniye sonra kahvaltıya gelmişti bile. Bir süre sonra da Lisa geldi. “Herkese günaydın..” “ Günaydın.” Diye mırıldandı Isis. Lisa’nın bir şeyler yemesine fırsat vermeden Bilie ayağa kalktı ve hemen arkasından Isis ayaklandı. Evden bir an önce gitmek istiyordu. “ Hadi kalk gidelim artık. Orada yersin bir şeyler. Yoksa geç kalacağız.” Diye kardeşine seslendi.
Çatlak kazan çok kalabalık değildi. İleride masada oturan Jeremy ve Francés’i gördü. Zoraki bir gülümsemeyle masaya yaklaştı. “ Selam.” | |
| | | Grace Lucy Memphis III. Sınıf Slytherin Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 254 Rp Sevgilisi : Tapılası Büyücüm 'S' Kayıt tarihi : 13/01/09
| Konu: Geri: Bir tutam mutluluk arayışı ~ Cuma Ocak 23, 2009 6:22 pm | |
| ''Lizz, gürültü yapmayı keser misin? Uyumaya çalışıyorum. '' Gıcırdayan dolabın kapağı her iki dakikada bir açılıp ses yaparken yastağı suratına gömdü. Uyandırılmaktan nefret ettiğini bile bile onu uyandıran ikizine kızgın bir bakış atıp ona zıt olan tarafa dönüp gözlerini yumdu. ''Ah, kusura bakma sevgili ikizim. Tüm gece boyunca bana Sergei denen o büyücüyü anlatıyordun; o zaman susup da uyusaydın.'' İkizinin sinirli ses tonuna karşın dün yaşadıkları aklına geldi. Sergei'nin onu öpüşü, elini tutuşu, bakışları. Uyandırıldığı için olan siniri bir balon gibi sönerken tekrar ikizinden yana dönüp yumuşak bir sesle konuştu. ''Ah, sanırım onu seviyorum. Aa bugün buluşma vardı. Tamamen unutmuşum, kahretsin. '' Baş ucunda duran binasının renginden olan saate bakıp yatağından fırladı. Gece boyunca konuştukları için zate hala uykusu alabilmiş değildi. Bir de buluşmayı unutuyordu neredeyse. İkizinin önünde durduğu dolaba gidip onu iterek kıyafetlerini karıştırmaya başladı. Birkaç kıyafetini kardeşinin yatağının üstüne fırlatıp en altta kalan siyah dar kotunu çıkardı. Üzerine de kırmızı kısa kollu badisini alırken kardeşi ona telaşından dolayı sırıtıyordu. Pijamasını üstünü kafasından çıkarmaya çalışırken ona bakıp kahkaha atan Lizz'e bağırmaya başladı. ''Ya Lizz, sen beni bugün deli mi edeceksin? Yani isteğin buysa uğraşma oldum zaten. '' Pijamasının üstüne yatağa fırlatıp kırmızı badisini kafasından geçirmeye çalıştı. ''Tamam tamam. Ben kahvaltıya iniyorum, arkadaşlarına selam söylersin. '' *Selam mı söylerim?* Lizz onlarla yanyana bile gelmek istememişken selam söylersin demesi Lucy'nin şaşırmasına sebep olmuştu. İkizine şaşkın şaşkın bakarken siyah dar kotunun düğmelerini kapatmaya çalışıyordu. ''İnanmıyorum! Kilo almışım. '' ''Lucy, kilo almış olabilmen normal zaten hayli incesin değil mi? '' Kilo almaktan nefret etse bile genelde boğazına hakim olamıyordu. Saçlarını da düzeltip ikizi odadan çıktıktan sonra o da kapıyı kilitleyerek aşağı indi.
Hızlı ve neşeli adımlarla Çatlak Kazan'ın merdivenlerinden aşağı indi. Bazı cadı ve büyücüler kahvaltı ederken diğerleri de Diagon Yolu'na giden kapıyı kullanıyorlardı. Diğerlerinin çoktan geldiklerini görüp onların masasına doğru yönelirken yüzüne sevecen bir gülümseme oturmuştu. Slytherin ve Gryffindor ve Ravenclaw'dan oluşan öğrenci topluluğunda Margaux'un yanına oturup Bilie ve diğerlerine bakıp konuştu. ''Geç de olsa teşrif edebildim sanırım. Ee, nasılsınız bakalım millet? '' Diğerlerine göre fazla neşeli duruyordu.
| |
| | | Jeremy Nathan Blanchett Büyüceşûra Hâkimi
Mesaj Sayısı : 15 Kayıt tarihi : 13/01/09
| Konu: Geri: Bir tutam mutluluk arayışı ~ Salı Ocak 27, 2009 12:21 pm | |
| Mutluluk son derece cazip gelmeye başlamıştı. Arkadaşlarıyla buluşma fikri hoştu; eski günleri gözünün önüne getiriyordu. Birinci sınıftayken nasılda heyecanlıydı. Ailesinden gelen tepkiler o zamandan beri biraz ağırlaşmış olsa da her seferinde bunu yüzüne vuruyorlardı; ailesinde ki herkesin Slytherin’e gitmesi.. Bir tek omu Gryffindor’du ah, evet. Ailesinde olup ta onda olmayan bir şey yoktu; fakat onda olan ama ailesinde olmayan bir şey vardı; Cesaret. Ailesinin cesurluktan anladığı yoktu. Her zaman için korkup kaçan bir aile olmuştur. Aslında dıştan öyle görünmese de içten öyleydi hepsi. Tabiî Jeremy öyle değildi. Ailesine göre daha cesurdu ve bunu sonuna kadar kullanıyordu. Dalgın bakışlarının sonunda karşısında beliren kıza baktı. Ah, sonunda birisi gelmişti. Kız bir şeyler söyledikten sonra yanına gelmişti. Söylediklerine karşı gülümseyerek onun gülümsemesini bekledi, daha sonra da konuşmak için uygun bir anı kollayarak
‘’-Merhaba, Francés. Bende yeni geldim, evet. Kimse gelmedi.’’
Dedi bakışlarını arkasından beliren kıza çevirdi. Uzun, sarı saçlar. Beyaz ve çekici bir beden.. Lisa. Gerçekten hoş bir kız, ve oldukça çekici. Gözlerini ondan ayırmadan başıyla selam verdi ve söylediklerini onayladı. Birkaç saniye içerisinde bir kız daha gelmişti. Bakışlarını devirerek erkeklerin gelmeyeceğini düşünmeye başlamıştı ki bir den Devon’un içeriye girdiğini gördü. İçeriye giren herkesi başıyla selamlıyor, yüzüne tebessüm yerleştiriyordu. Daha sonra içeriye giren siyah, uzun sayılabilecek saçlı Bilie girdi. Onun hemen arkasından giren beline kadar inen saçları olan Margaux girdi. O kızda oldukça çekici ve karşı konulamaz bir yapıya sahipti. Daha sonra Isis girdi. Ah, olamaz ne kadar tatlı ve şirin bir kızdı. Kah külleri ise ayrı bir hava katmıştı ona. Herkes geçen senekinden biraz daha büyümüş, olgunlaşmıştı. Hele kızlar. Kadınlar kadar çekiciydi hepsi. Bakışlarını omuzlarına kadar inen sarı saçlı bir kıza çevirdi; Lucy.. Oda gelmişti, herkese kısa bir bakış attıktan sonra tamamlandıklarını fark etti. Konuşma gibi aptal bir şeyi nasıl yapabileceğini merak ediyordu; ama yapsa nasıl olurdu acaba? Bakışlarını masa da oturan öğrencilere çevirdi. Hepsini alabilecek duruma geldiğinde ilk önce öksürür gibi yaparak boğazını temizledi ve konuşmaya başladı;
‘’-Öhm, öncelikle güzel hanımlar hoş geldiniz. Siz de hoş geldiniz beyler. Evet, okullar açılmadan önce ortaya atılan bu fikir oldukça etkili olmuş gibi görünüyor, değil mi? Birbirimizi özlemişiz. Neyse.. Şimdi bi’ şeyler yesek fena olmaz. En azından ben yemek istiyorum; çok fena açım.’’ Dedi hafiften yüzünde beliren tebessüme engel olmayarak. Barmene söylediği bira, ve bir tane çorba daha gelmemişti. Aslında diğerlerini beklememişti. Ama onlarında bir şeyler yiyeceğinden emin gibiydi. | |
| | | | Bir tutam mutluluk arayışı ~ | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|