Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 IV. Kompartıman

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Craig Justin Archman
Muggle
Muggle



Erkek Mesaj Sayısı : 233
Asa : 18 inc Unicorn Kanı
Evcil Hayvanı : Corb ~
Rp Sevgilisi : Yok ~ olması mı Lâzım ?
Kayıt tarihi : 11/01/09

IV. Kompartıman Empty
MesajKonu: IV. Kompartıman   IV. Kompartıman Icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 11:12 pm

...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jeremy Nathan Blanchett
Büyüceşûra Hâkimi
Büyüceşûra Hâkimi



Erkek Mesaj Sayısı : 15
Kayıt tarihi : 13/01/09

IV. Kompartıman Empty
MesajKonu: Geri: IV. Kompartıman   IV. Kompartıman Icon_minitimePerş. Ocak 29, 2009 12:07 am

Uzun, dar bir köprünün üzerinde ayakta kalmak için, ona yakın bir kazığa tutundu. Durmadan sallanan yerin yıkılmamasını dileyerek gözlerinden inen yaşların hesabını kimin vereceğini veya neyin vereceğini düşünüyordu. Sadece ağır adımlarla yürümeye çalışmak zorundaydı belki de. Bir yandan topallıyor bir yandan da derin derin nefes alıyordu.. Köprüye iyice yaklaşmıştı, gözlerinin mavi rengi giderek koyulaşması bile yerdeki ateşin ışığını bastıramıyordu. Bir adım attığında tahta, eskimiş köprü şiddetle sallanmaya başladı. Hemen ipine tutunarak ağır ağır yürümeye devam etti. Korkuyordu, düşmekten… O sıcaktan sağ çıkmak bir mucize olurdu herhalde. Büyük bir yanar dağın ortasında bir yerlerdeydi, durmadan terliyor gözlerini gökyüzüne dikmiş, hiçbir şekilde yere bakmıyordu. Ani bir hızlanmanın sonunda karşı tarafa birkaç adım kalmışken sağ taraftan aşağıya doğru düşmeye başlamıştı. Öyle hızlı düşmüştü ki tutunamamıştı bile. Gözlerini kapatmış ölümün onu saniyeler içinde almasını bekliyordu. Her zaman Adelaïde‘ı bir kere daha görme hevesiyle yanıp tutuşan bu yürek şimdi sadece korku duygusunu salıyordu, ama ilginç bir şey olmuştu; Uzun, sivri pençeler cüppesine geçmişti.

Acı içinde bağırırken büyük, tüylü kuş onu karşı tarafa götürmüştü ve yüksekten kayaya atmıştı. Biraz önce ki korkunun bir benzerini yaşıyordu yine. Korku içinde gözlerinin büyüdüğünü fark edebiliyordu, soluksuz ve susuz kalmıştı, ama sonunda yere inmişti ve o anda gözlerini açtığında acıdan çok daha farklı bir şey hissediyordu… Tarif edemeyeceği bir şey... Yatağından fırlamıştı. Derin derin nefes alıp veriyordu, ter içinde karşı duvara bakıyordu, gece lambasını açarak odaya göz gezdirdi. Herhangi bir olağan dışı şey yoktu, her şey normaldi. Gördüğü rüyanın ne anlama geldiğini bilmiyordu. Aslında içinde öğrenme merakı uyanıyordu ama sonunda kötü bir şey duyduğunda üzülebilirdi, bu yüzden hiç bulaşmayacaktı bile bu işe. Gözlerini ovuşturarak iyice açtı ve yatakta doğrularak hol’den gelen ayak seslerine ayağı ilişti. Bunun kim olabileceğini tahmin etmek zor değildi, uzun zamandır görmediği aşkı; Adelaïde? Ama tehlikeli bir düşman da olabilirdi bu. Evde mi? Tiz bir kahkaha atarak kapalı kapıya çevirdi gözlerini, her ne kadar böyle bir şey olmayacağını bilse de içini rahatlatmak için kendini güvenceye almak istiyordu. O yüzden her zaman için tetikteydi. Altın da ki eşofmanın fazla ter geçmediğini fark etti, ama çıplak tenine değen soğuk terlerin verdiği rahatsızlık, üzerine bir şey giymeyi zorluyordu tabiî yatarken herhangi bir şey giymek istemiyordu.

Derin derin nefes almaya devam ediyordu, yüzünde ki aşk ifadesini kimse anlayamazdı. Daha önce onu defalarca görmüş, hatta en yakın arkadaşı bile onun bu aşık olmuş suratını tanıyamazdı. Zaten en yakın arkadaşı olduğu için kendini tanımakta güçlük çekiyordu. Yüzünde ki buruşukluk ifadesinin yerini holden kimin geldiğini merak eden bir yüz ifadesi almıştı, saatine baktığında 11 gibiydi, bir hizmetkarın olma istimali de vardı. Belki de babasıydı. İstifini bozmadan yatağa tekrar uzandı ve gelen kişinin kim olduğunu göremese de ayak seslerinden çok yakında olduğunu duyabiliyordu. Sonunda kapı açıldı; kafasını kaldırıp gelen kişinin kim olduğuna baktığında kafasını kaldırıp yere bakmak zorunda kaldı, eski püskü bir bez paçası giyen, grimsi teni ve göz rengiyle ilgiyi üzerine odaklanmış evcinine ters bir bakış attı. Şimdi ne vardı odasına girecek kadar önemli olan şey? Cin, onun ters bakışlarından anladıklarını uyguluyor gibi yerlere kadar eğilerek kendince saygısını göstermeye çalıştı ve bir yandan da konuşmaya başladı;


‘’-Efendi, Blanchett. Treniniz efendim.. Kaçıracaksınız!’’
‘’-Bundan sana ne? Defolup gitmeyi dene, çık dışarıya!’’

Cin hiç olmadığı kadar mahcup ve kendini cezalandırma hırsıyla yanıp tutuştu. Blanchett ailesine hizmet eden bir en fazla evcini vardır, aslında hepsinden ayrı ayrı nefret eder. Kendini bildi bileli onları ezerek yaşamıştır ve onlardan her zaman tiksinmiştir. Kafalarında ki tek tük beyaz saçların verdiği iğrençleştirme duygusunu daha da arttırıyor. Derin bir nefes aldı ve yerlere kadar eğilerek dışarıya çıkan iğrenç cinin ardından öylece baktı. O kadar zaman geçti mi gerçekten? Arkadaşlarına, sevdiğine kavuşma vakti gerçekten geldi mi? İki beyaz güvercinin birbirini öpmesi kadar güzel bir şeydi hissettiği. Karanlık düşüncelerin arasından hızla sıyrılıp tehlikeli bir viraja girdi. Saatine baktığında 11:30’du trenin kalkmasına çok az kalmıştı. Hemen yataktan kalktı. Üzerinde bir şey olmadığından odanın soğukluğu ve düşüncelerinde ki karanlığında etkisiyle üzerine bir ağırlık ve uyku çekti. Ama şimdi hiç sırası değildi.

Belki trende uyuyabilirdi. Ama Adelaïde’ı bulmaya çalışacaktı. Eğer bulursa uyuyacağını sanmıyordu. Dolabına baktığında bütün eşyalarının olmadığını fark etti. Dönüp arkasına baktığında okul için ne var ne yoksa hepsi kapalı kapının hemen arkasındaydı. Bunu kimin yaptığını düşünerek vakit kaybetmeye hiç niyeti yoktu. Pirn, biraz önce gelen cin. Sinsi bir sırıtış attı ve bazen işe yaradıklarını düşünerek asasını eline aldı. Çıplak tenine değen ve üzerine giydiği şeylerin sıcaklığı bütün vücudunu kaplamıştı. Altını da çıkararak hemen pantolonunu giydi. Cüppesini de üzerine geçirerek Gryffindor armasına bakarak yavaşça orayı okşadı.

Hızlı adımlarla ateş okunu ve diğer bütün malzemelerini eline aldı, en büyük şey; süpürgesi olduğu için onu sonradan boynuna koymak zorunda kaldı. Kapıdan son kez odasına baktı ve yüzünde sinsi olmayan tatlı bir tebessümle bütün eşyalarını son kez süzdü. Aslında bütün istediği eşyaları bavulların içinde olduğu için geriye bir şey kalmamıştı. Hol’den hızla aşağıya inmek için merdivenlere geldi. Merdivenin aşağısında ki cinler buharlaşarak onun yanına geldiler ve elinde ki bütün eşyaları alarak tekrar buharlaştılar, aşağıya indiler. Süpürgesini boynundan alarak iki bacağının arasına iyice yerleştirdi ve sıkıca tutarak hızla aşağıya indi. Merdivenin aşağısına indiğinde onu karşılayacak birinin olmadığını fark etti.

Babasının son bir haftadır kayıp olduğunu biliyordu, ama neden gittiğini de bilmiyordu. Annesi ise her zaman kinden daha sinirli ve çekingen. Oda işinden dolayı gelemedi. İstasyona yalnız gitmek gerekiyorsa bunu yapabilirdi. Ama cinleri kullanmak daha akıllıca olabilirdi. Hafiften sırıttı ve Pirn’e yaklaşarak düşüncelerini anlattı. Cinin kabul etmeme gibi bir seçeneği yoktu, onun söyleyiş tarzı daha çok talimat verir gibiydi. Bütün eşyalarına bir cin dokunuyordu şimdi neredeyse beş cin olmuşlardı. Pirn’in ince, sadece sert bir kemik ve dokunduğunda içinden kaygan bir yapıya sahip derisine hayranlıkla bakarken birden etraf beyaz oldu ve ayağının altında ki sert zemin gitti. Havada uçuyor bir yandan da kendi etrafında döner gibi oluyordu. Birkaç saniye içinde tren istasyonuna geldiler. Cinlere göz kırparak bütün eşyalarını alarak trene bindi.

Arada böyle lazım olduklarında onlara iyi davranmak hoş geliyordu, biraz önce ki cinin kollarına dokunduğunda babası aklına geldi. Acaba nere gitmişti? Ve çantasında ki günlüğün anlamı neydi? Bütün sorularına cevap aramak istiyordu, Ve bunu Adelaïde ile yapmak istiyordu. Belki de kabul etmeyecekti. Ama kabul edeceğini düşünüyordu. Zaten hissetmediği bir şeyi üstelemez. Kalabalığın içine karıştığında arkasına döndü ve baktığında biraz önce beşe yakın cinin durduğu yerde hiçbir şey yoktu. Bakışlarını oraya çevirmek için bir nedeni kalmamıştı işte. Gözlerini kısarak önünde ki aptallara bakmayı sürdürdü. Sonunda trenin içine girmişti. Derin nefes alıp vermeye devam ederken boş kompartımanı bulmaya çalışıyordu. Ama neredeyse hiç biri boş değildi. Umudunu kaybetmeyerek aramaya devam etti. Bir yanda gözü Adelaïde’daydı.

Heyecanla kompartımanları incelerken gözleri hala Adelaïde’nın nerede olduğunu inceliyordu; fakat bir sonuca ulaşamamıştı. Derin bir nefes alarak şans eseri bulduğu boş bir kompartımana daldı sessizce. Eşyalarını yukarıya kaldırarak cam kenarına oturdu. İçerinin biraz serin olmasının verdiği rahatlıkla uyuyup gidecekti anlaşılan. Aklından geçenleri yapamamanın verdiği sinir, her saniye artıyor gibiydi. Göz kapakları hafiften ağırlaşarak aşağıya doğru kaymaya başladı, vücudunda hissettiği baskıyla ruhunu bilinmezin üzerine doğru atmaya başlamıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
IV. Kompartıman
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» V. Kompartıman
» VI. Kompartıman
» VII. Kompartıman
» I. Kompartıman
» II. Kompartıman

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Londra :: Hogsmeade :: Hogsmeade Tren İstasyonu-
Buraya geçin: