Vatikan topraklarında başlayan bir yaşam. Annesi onu hiç tanımadığı insanların kapısına bırakıp gittiğinde henüz dünyaya küçük gözlerini açalı iki gün olmuştu. Vatikan’ın kirli sokaklarında nedensizce bağırırken başlayan yağmur, küçücük ellerini ve yüzünü ıslatmaya fırsat bulamadan açılan tahta kapı, ona mutlu ve sıcak bir yuva vermek üzere tekrar kapanmıştı. Fakat bu kıza sevgi ve mutluluk vermek üzere kapanan kapının ardındakiler çok geçmeden kızdaki farklılıkları anlamış ve korksalar da onu himaye altında tutmaya devam etmişlerdir. Peki kızdaki farklılık tam olarak neydi de bu evin içindeki insanlar ondan tamamen soğuyarak onunla konuşmayı bile bırakmışlardı? Henüz yedi yaşında olan Lethe bunu kendine sorabilecek zekada idi. Aslında ailesini asla sevmemiş olan biri için bu sorun edilmesi gereken bir şey yerine, mutlu olunması gereken bir şeydi. Yine de yıllardır onu bir tanrıçaymışçasına seven bu insanlardaki ani değişim merak uyandırıyordu. Zaman geçtikçe bu meraktan sıyrılan ve iyice içine kapanan kız; sadece yaşıyordu. Küçüklüğünden gelen bir dışlanmışlık ve bu dışlanmışlığın doğurduğu nefret. Annesine, babasına, penceresinden bakınca gördüğü ağaçlara, gökyüzüne… Kısacası her şeye duyulan bir nefret. Yaşama duyulan nefret.
Böyle geçen yılların ardından taşınma kararı verilmesi ve her ne kadar sevmediğini iddia etse de yıllardır yaşadığı yerlerden koparılma onu bulunduğu durumda bir kez daha depresyona sürüklemişti. Henüz on yaşında bir çocuk. Simsiyah omuzlarından beline kadar inen uzun saçlar ve ifadesiz yüzünde duran bir çift gözün içindeki yorgunluk. Bir şeyleri anlamaya başladığından beri böyleydi. Soru sormaya başladığında ve o soruların cevaplarını aldıkça inmişti o görüntü o gülen gözlere.
Taşınma çok uzun sürmemiş hatta bir anda olup bitmişti. Küçüklüğünden beri bahsedilen büyük anne ve büyük babanın yanına İngiltere’ye gelmişlerdi. Neden geldikleri hakkında hiçbir fikri yoktu. Küçük olduğu için ona bir şey anlatılmıyordu zaten. Verilen her karara itiraz edemeden kabul ediyordu. Çaresizce. Burası çocukluğunun büyük bir çoğunluğunu geçirdiği yerden iyiydi. Etrafında izleyebileceği çok insan ve çok yer vardı. Oturdukları mahalle de birçok garip insan vardı. Her gün aynı saatte köpeğini gezdirmeye çıkaran yaşlı kadın, bahçelerde oynayan çocuklar – Lethe’nin de o çocukları içinde olması gerekirken onları izlemesi ailesini tam olarak korkuya sürüklemiştir.- ve her gün aynı saatte caddeden geçen arabalar.
Çocukluğu ve gençliğini bunları izleyerek geçen, girdiği hiçbir ortamda arkadaş edinemeyen ilkokula başladığından beri her zaman birincilikle sınıf atlayan Lethe için ailesi ve öğretmenleri dahi sıfatını takarak bütün bu gariplikleri buna bağlamışlardı. Evlerine Lethe on bir yaşında iken gelen bir mektuba inanmayarak o sene gitmesi gereken okula bir yıl sonra kendisini inandırarak ailesini ikna ederek gitmiştir. Hogwarts Cadılık ve Büyücülük okulu. Garipsenen davranışların zekasından dolayı değil bundan dolayı olduğunu anlayan ailesi. Lethe’yi o okula yolladıktan birkaç ay sonra Vatikan’a geri dönmüşlerdir. Ve kızlarının bir daha yanlarına gelmesini istemediklerini bir mektup ile kendisine bildirmişlerdir. Bunun üzerine kalbi kırılan kız belki de içinde taşıdığı son sevgi kırıntılarını kaybetmiştir. Hogwarts’tan da aynı başarı ile mezun olan kız, Vatikan’a dönüp bir gece ailesini öldürerek ortadan kaybolmuştur. Ayrıca o gün ailesinin gerçek ailesi olmadığını, bir gece kapılarına bırakıldığını öğrenmiştir. Yıllardır annesi bildiği kadın, eline bir mektup tutuştururken ‘Keşke seni hiç kabullenmeseydik.’ demiştir. Bunun üzerine kendini tutamayan kız bütün ailesini acımasızca öldürmüştür. Mektupta bir sürü saçmalığın sonunda kızın adının ‘Lethe’ olması ricasında bulunulmuştu. Çala kalem yazılmış bir yazı olduğu belli olan mektup annesi için ne kadar değersiz olduğunu gösteriyordu kendisinin. O günden sonra ismini kullanmak yerine soy ismini kullandı. Birkaç yıl dünyayı dolaşan kız İngiltere’ye geri dönen kız Ölüm Yiyenlere katılmıştır. Bu katılma sebebini bilmese de yaklaşık 5 yıldır onlarla beraber çalışmaktadır.
Bir keresinde muggle öğretmenlerinden biri onun için ‘ Üstün bir zekaya sahip ama sevebilme becerisi yok denecek kadar.’ tanımını kullanmıştı. Tam anlamı ile Lillum’u anlatan bir tanımdı. Bardağın her zaman boş kısmını görebilmek onun gizli becerisiydi sanki. Yirmi sekiz yıllık hayatında doğru düzgün mutlu olmamıştır. Mutlu olmayı bir kenara koyun, kısa bir tebessümünü görmek bile son derece zordur onun. Kendisine bahşedilen zeka ile her zaman kendi kendine yeteceğine inanarak yaşadığından neredeyse hiç arkadaşı olmamıştır. Biraz kendine güvenmişliğin etkisi birazsa güven sorunu onu yalnız bıraksa da, bundan hiçbir zaman şikayetçi olmadı. Dengesiz yapısından dolayı Lillium'a güvenmek büyük hata olur. Gerekmedikçe konuşmaz.
İkon *
- Spoiler:
*Rp yapılmayanlara kurgu eklenmeyecektir...