Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Ölüm Yiyen Alımları

Aşağa gitmek 
+8
Brigitte Valéry Dérangé
Nicolai S. Jagger
Jason von Cjzech
Craig Justin Archman
Lleweyn Chloris
Lethe Lillium
Dexter Winchester
Eragon James Black
12 posters
YazarMesaj
Eragon James Black
Sihir Bakanı
Sihir Bakanı
Eragon James Black


Erkek Mesaj Sayısı : 116
Yaş : 30
Rp Sevgilisi : Penthesileia.
Kayıt tarihi : 11/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimePaz Ocak 18, 2009 12:33 pm

Ölüm Yiyen Olmak İçin ;

Kod:
Ad Soyad ;
Neden Ölüm Yiyenlik ;
Örnek Rp[Örnek Rp Atmayanların başvurusu işleme alınmaz.] ;[/color]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dexter Winchester
Ölüm Yiyen
Ölüm Yiyen
Dexter Winchester


Mesaj Sayısı : 59
Kayıt tarihi : 18/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimePaz Ocak 18, 2009 2:19 pm

Ad Soyad ; Dexter Winchester
Neden Ölüm Yiyenlik ; Hp kitaplarındaki hayalim olduğundan
Örnek Rp[Örnek Rp Atmayanların başvurusu işleme alınmaz.] ;
Artık klasikleşmiş siyah av pelerininin yerdeki kuru yapraklara sürtünmesinden gelen kulak tırmalayıcı ses sona ermişti. Farklı olarak bu defa pelerin başlıksız ve daha kalındı. Asla yeterince aydınlık olamayacakmış gibi görünen patikadan ilerleyen zarif kız, her zamanki sevimliliğini ve kibarlığını bir yana fırlatmış sakin fakat bir alev topundan farksız bedenini kısa adımlarla sürüklemekten başka bir şey yapmıyordu. İlerde görünen devasa kapının önünde gözlerini kapayıp sessizliğin berbatlığını dilinde hissetti. Karanlığın hapsettiği minik ve tatlı kutular gözlerinden, yukarı aşağıya süzülüyor *içimizdekini dışarıya çıkarmayı, aydınlığın tekrar sarıldığı gökyüzünü ve tanrının sana bahşedeceği büyüğünü düşündün mü?* diyorlardı. Bütün bu saçma düşüncelerin yanı sıra aklından çıkmayan avcılar da sinir bozuculuğun sınırını zorluyordu. Nasıl olur da mesleklerini, hayatlarını adadıkları bu kutsal şeyi, bu yüce görevi sevmezlerdi?

Gıcırdayan kapının odayı dolduran tek ses olmasını ve içerdekilerin büyük olasılıkla ona baktığını bilse de umursamadan, bulduğu ilk yere attı kendini. Kısık gözlerle etrafa çabucak bakıp Issa’yı aradıysa da her zamanki gibi son saniyelerde yetişeceğini geçirdi aklından. Ne var ki Sidonia’nın içinden ona sorumsuzlukla ilgili anlamsız cümleler uydurmasına fırsat vermeden yanında bitti kız. Her zamanki sevinçlerini bu gün saklamalıydılar, çoğunlukla dudaklarının kıvrımlı ve gözlerinin parlak hallerine alışılmış olan kuzenler şu durumda cenazeye gelmiş gibi bir tavır takınarak ciddi ifadelerini kimsenin bozmasına fırsat vermeden, sükunetle bekliyorlardı, ta ki Issa dayanamayıp heyecanla bir şeyler mırıldanana kadar “Sid..” kızın bir heceyi bile tamamlamasına fırsat vermeden araya girdi Sidonia “Şşşşt burası yeri değil, dışarı çıkmamıza çok yok!” ona sinirle bakan bir çift mavi göze karşı bunları söyledikten hemen sonra, yıllarca kuzeninin yüzünde gördüğü bu ifadeyi anlayabiliyordu, söyleyeceği önemli bir şey olmalıydı. “Ama, ama unuttum.” Dedi Issa, sinirli ifadesini bozmadan. Sidonia buna cevap vermeden elini pelerinin derinliklerinde, üzerine oturmuş siyah pantolonun cebine götürüp iki zinciri dışarı doğru çekti. Issa sevinçle birini yakalayıp sertçe çekince zincirin ucundaki haçın fırlamasına neden oldu. Hemen haçı zincire geri takıp, peleriniyle uğraşan kuzenine özür dilercesine bir bakış attı.

Hala karanlık görünen tapınağın, meslektaşlarıyla dolu olmasına aldırmadan şimdilik boş olan kürsüye bakıyordu Sidonia. Sonunda boşluğu dolduran siyah cüppeli adamın yüzünü dikkatle süzüp, onları selamlamasını izlerken başını hafifçe öne eğdi ve şimdi kürsüde heyecanla söylediği sözleri, salonun büyük bölümünü dolduran avcıların dikkatle dinlediği adamın engizisyonun canlı kalmasını isteyen rahiplerden olduğuna inanışını sahiplendi.“Kana kan, dişe diş !..” bir yandan bu sözlere için için sırıtırken bir yandan da söyleyecekleri hakkında tahmin yürütmeye çalışıyordu. Bir tane daha! Diye geçirdi içinden “Karanlık Güneşin Egemenliğinde asla bulunamayacaksınız!” karanlık güneş ha, karanlık güneş ne denli berbat bir tabirdi. *Öylesine büyük bir savaşın sonunda güneşimiz karanlık olacaksa…* diye geçirdi içinden, yaptıklarının ne faydası vardı? Neyse ki her şey burada söylenenlerden ibaret değildi, kürsüye çıkmış cümleleri toparlamayı beceren adamın sözlerinden bir kaçının bariz saçma olduğunu ve itiraz etmesi gerektiğini düşünürken, söylediği her şeyin o denli kötü olmadığını fark etti. Bir avuç vampir ve bir avuç kurt adamın asla büyütülmemesi gereken ucubeler olduğuna inanan aklı, ona oyun oynamıyor aksine her şeyi gayet net belirtiyordu. Söylenenlerin birçoğu temel esaslara dayansa da buradaki tehditkâr sözlerin gerçeğe dökülmesinde bazı istisnalar olması kaçınılmazdı.

Tanrı’nın, yüce babamızın bize duyduğu sevginin bir karşılığımı olacaktı yapılacaklar? Yoksa karanlığın, içine bir hortummuş misali çektiği güzelliklerin yeniden ortaya çıkması için mi? Giderek anlamını yitiren düşünceleri artık işlevini yürütemiyor ve görevi kulağa devrediyordu, Sidonia konuşmanın kısa olacağını tahmin etmişti ve son birkaç sözcüğü dinlemesi gerektiğini hatırlatıp duruyordu kendine. Gözleri yerde parlayan minik cisme takıldı ve onun az önce ucu düşen zincirin bir halkası olduğunu anlaması uzun sürmedi.

İnanç her şeydi. Belki de insanları savaşmaya iten tek şey. Ne olursa olsun görüp görülebilecek en harika şey. Savaştan bahsediyordu rahip, uzun cüppesi Sidonia’nınkini andırıyordu ama daha kalındı. Her zamanki gibi can pahasına savaşılmasını istiyorlardı, planlar ve kurgular yoktu. Ölüm önemsiz, kötü bir anıymışçasına askıya alınıyor, kazanılacağına kesin gözle bakılan o büyük muazzam, kan ve acı dolu savaş üzerine konuşuluyordu yalnızca. Sıcak demirin beyaz ve narin tene saplanması kadar acı veriyordu her lanetli sözcük ve beyaz bir güvercinin özgürce uçması kadarda mutluluk veriyordu kazanılacağını söyleyen sözler. Çıplak bir perinin pürüzsüz ensesinden aşağı süzülen bir damla kanı canlandırıyordu Sidonia’nın beyninde nedensizce. Kaybetmekten korkuyordu, tanrıdan korktuğu kadar…

“Tanrı sizleri korusun!!!”
Az önce konuşulan ve düşünülen her şeyi içine kaydetmiş bir elmas parçasıymışçasına özenle eline aldı bileğinde sarılı duran zincirlerin ucundaki haçı ve boynuna geçirip oturduğu yerden her zamanki zarif ve kısa hamlelerle kalktı. Issa da ayaktaydı ve şimdi kavraması için kolunu ona doğru tutuyordu, kapıdan dışarı adımlarını attıklarında geride bıraktıkları yerde olup bitenleri merak etmeden ilerlediler.
[/color]

Edit: Sidonia Scarlet’in ikinci üyeliğidir …
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lethe Lillium
Ölüm Yiyen
Ölüm Yiyen
Lethe Lillium


Mesaj Sayısı : 97
Kayıt tarihi : 18/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimePaz Ocak 18, 2009 2:58 pm

Ad Soyad ; Lethe Lillium
Neden Ölüm Yiyenlik ; Ailesinin esrarengiz ölümünden sonra -ki bu ölümün iç yüzünü yalnızca kendisi biliyor.- Vatikan'ı terk ederek dünyayı dolaşmaya başlamıştır. Dünya üzerindeki hiç bir zevkten, insani duygudan haberi olmayan genç bir cadı olarak amaçsızca dünyayı dolaşırken geldiği İngiltere'de belki biraz olsun kendini bir yerlere bağlı hissetmek ya da öylesine ölüm yiyen olarak cadı ve büyücülerin verdiği savaşa katılmıştır.
Örnek Rp[Örnek Rp Atmayanların başvurusu işleme alınmaz.] ;

31 Ekim sabahı! Sonunda gelmişti beklenen gün. Eğer bu öğrenci evinde değil de ailelerinin yanında olsalardı, sabah çalar saat yerine annelerinin yaptığı balkabaklı turtanın o eşsiz ve tarif edilemez kokusu ile uyanmış olurlardı. Bu bayramı Fransa’dan döndüklerinden beri – yaklaşık 6 yaşından beri – ailece coşku ile kutlarlardı. Çünkü onlar için bayramın adının hiçbir önemi yoktu. Tüm ailenin bir araya gelmesini ve mutlu olmasını sağlayan şeylerdi bayramlar ve atlanmamaları gerekliydi. Adı ister Şükran Günü olsun ister Cadılar Bayramı. Tabii çocuklar için bu bayramlardan en iyisi en eğlencelisi kuşkusuz 31 Ekim gecesi kutlanandı. Babaları öldüğünden beri ailece kutladıkları bayramlarda eskisi gibi şen olamıyorlardı; çünkü hepsinin içinde bir boşluk vardı, kocaman bir boşluk. Her yemek sofrasına oturulduğunda espriler yapıp aileyi güldüren biri artık yoktu. Issa düşüncelerini savuşturarak telefona sarıldı. Bu cadılar bayramının farklı olacağına emindi ne de olsa ilk kez evlerinde değil de başka bir yerde kutlayacaklardı bayramlarını, yeni girdikleri bir ortamda yeni arkadaşlar ile. Telefonda çevirdiği rakamlar çok tanıdıktı, evinin numarası. Bir, iki, üç, dört ve telesekreter; annesinin uzun zamandır duymadığı sesinin telefonun öbür ucundan kulaklarına dolması ile doğal kırmızı dudakları gülümseme ile yana doğru kıvrıldı.

“ Ya evde değilim ya da size cevap veremeyecek kadar meşgulüm. Adınızı söylerseniz size geri dönerim.” Bu genellikle her telefonun telesekreterine kayıtlı kısa mesajın ardından gelen ‘bip’ sesi ile konuştu.
“ Uykucu! Yokluğumuzu fırsat bilip bayramlarımızı da unuttun bakıyorum. Neyse anne seni özledik.”

Telefonunu yatağın üstüne atarak odadan çıktı. Aslında annesi bulundukları yere çok yakın bir yerde olsa da tatile girdiklerinden beri yalnızca bir kez görüşmüşlerdi onunla. Nedendir bilinmez ama bu ailenin birbirlerini özlemesi hep sözde idi, bir araya geldikten yarım saat sonra birbirlerini yemeye başlıyorlardı. Bu yüzden birbirlerini az görüp çok ‘seni özledik’ demeyi tercih ediyorlardı.
Saat on bire geliyordu. Ve evdekilerden henüz ses seda çıkmamıştı, Lisbeth’de Kaitlynn’de hala uyuyorlardı. Normal de Issa’da sıcak yatağından aklının kendine gösterdiği rüyaları izliyor olurdu fakat bu gün özellikle kurmuştu saatini ve hiç isyan etmeden vedalaşmıştı sıcak yatağı ile. Çekim kuvvetine karşı durmak her ne kadar zor olsa da. Ama az zaman yapılacak çok iş vardı. Saçlar, kıyafetler, makyajlar… Akşamki balo gerçekten eğlenceli olacak gibiydi nede olsa bütün öğrenciler hatta profesörler uzun zamandır bu baloyu bekliyorlardı. Çıktıkları yoğun tempodan sonra herkes için bir moral akşamı olacak gibiydi. Gücünü kullanabilene de kullanamayana da. Aklı hala kostümünün iyi bir seçim olup olmadığı konusunda karışıkken mutfağa girdi kendine sütlü bir neskafe yapıp tam anlamı ile gözlerini güne açabildiğinde, şu an her ne kadar ayakta olup geziyor olsa da bir ölüden farksızdı, kızları uyandıracaktı. Lisbeth’in ‘ Git başımdan uyuyacağım!’ bağırmalarını önemsemeyecek olsa da Kaitlynn’in nasıl bir tepki vereceğine emin olamıyordu; hatta alacağı tepkiden korkuyordu birazda. Çünkü onun karakteri konusunda tam bir fikre sahip değildi henüz, ne kadar uysal ve yumuşak başlı biri gibi gözükse de öyle olmayabilirdi. Eline aldığı kahve fincanı ile belki de Kaitlynn’i uyandırmaması gerektiğini düşünerek kardeşinin odasına daldı. Onu kelimeler ile uyandırmak istemediği için oldukça gürültülü bir giriş yapmıştı ki bunu evin odasında kim olursa olsun duyar ve yapana karşı oldukça sinirlenirdi. Lisbeth ise yatakta bir taraftan bir tarafa dönerek göstermişti tepkisini, kıkırdamasını bastıramayan Issa kahvesinden bir yudum aldı. “ Hey! Bu gün cadılar bayramı, hazırlanmamız gerek, kalk!” bunları söylerken içi kıpır kıpırdı. Kendini beş altı yaşlarında doğum günü partisine hazırlanan bir çocuk gibi hissediyordu. Her şeyin ve herkesin tam anlamı ile hazır olmasını isteyen şımarık bir çocuk gibi. Aynı zamanda da yerinde duramıyor sürekli bir şeyleri halletmek istiyordu ama uyanalı bir buçuk saat olmasına rağmen hala şiş gözler, kabarmış saçlar ve pijamaları ile geziyordu. Neden bunu bu kadar önemsediğini kendisi de bilmiyordu, aslında ihtiyacı olan tek şey biraz eğlenceydi o kadar. Bu eğlenceyi de bu baloda fazlasıyla bulacağına emindi. İçindeki küçük velet fitili ateşlenmiş gibi oradan oraya koşuştururken eğlenmemesi mümkün değildi zaten. Ev halkını kendi haline bırakmaya karar verip odasına doğru yönünü çevirirken odasından çıkan Kaitlynn’e hızlıca “ Günaydın.” diyerek yönünü çevirmiş olduğu yere giderek kapısını kapattı. Kim bilir bu odadan ne zaman çıkacaktı?

Üzerine giymiş olduğu bütün bedeni saran tek parça siyah kumaş ve üzerindeki beyaz çizgilerin kemik’imsi görüntü verilmiş bir iskelet gibi gözükmesi için yüzüne bolca pudra sürerek beyazlatmış olarak odasından çıktığında saat dördü biraz geçiyordu. Ah bütün ailesinin dediği gibi uyuşukluğu yüzünden kaybediyordu işte hep. Aslında odasında hazırlanmak yerine oturup kitap okumasıydı onu bu kadar geciktiren yoksa kostümünü giyinip hazırlanması çok zamanını almamıştı. Diğerlerinin de hazır olmasını umuyordu çünkü kiliseye giderken bu kıyafetler ile yürümek eğlenceli olurdu, evin salonunda hazır bekleyen Kaitlynn’i görünce sırıtırak yanına gitti ve “ Ouvv harikasın. Hadi çıkalım. Lisbeth!” Kaitlynn’i ne olduğunu tam anlayamadıysa da oldukça yaratıcı bir kıyafet olduğunu düşünmüştü. Lisbeth’in Issa’yı bekletmemek açısından sonra geleceğini söylemesi ile evden çıktılar iki kız.
Kiliselerden her zaman nefret etmiş olmasına rağmen, çünkü oraların sıkıcı yerlerin olduğunu düşünürdü, şimdi kiliseye vardıklarında içinde heyecan vardı. Hafif hafif kararmaya başlayan hava ile birlikte girmişlerdi bu kiliseye. Buraya daha önce hiç gelmemiş olmasının verdiği bir merak duygusu ile etrafı inceliyordu. Her zaman en karşı da asılı duran çarmıha gerilmiş Isa heykeli Issa’ya gülünç gelirdi. Normal kiliselerden farkı olmayan kilisenin terasına geçtiklerinden balo için hazırlanmış masalar karşıladı onları. Buldukları ilk masaya oturduklarında ki diğerleri de boştu, yalnızca en uzak köşedeki masa da oturan Profesör Anjela vardı. Issa’nın acelesi yüzünden erken gelmişlerdi ama umurunda değildi. Arkadaşına dönerek “ Bu gün eğlenceli olacak gibi.” medi munzur bir ifade ile.[/i]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eragon James Black
Sihir Bakanı
Sihir Bakanı
Eragon James Black


Erkek Mesaj Sayısı : 116
Yaş : 30
Rp Sevgilisi : Penthesileia.
Kayıt tarihi : 11/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimePaz Ocak 18, 2009 3:02 pm

Onaylandı ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lleweyn Chloris
Ölüm Yiyen
Ölüm Yiyen
Lleweyn Chloris


Mesaj Sayısı : 112
Asa : Dikenli Defne - Veela Saç Teli - 13 İnç - Yarı Bükülür
Evcil Hayvanı : Ærmena [Güve. O bir güve.]
Rp Sevgilisi : O eski lezbiyen.
Kayıt tarihi : 20/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimeSalı Ocak 20, 2009 11:11 am

Ad Soyad ; Lleweyn Jacinth Chloris
Neden Ölüm Yiyenlik ; Okuldan mezun olduktan sonra başı boşluk Lleweyn'i bir amaç aramaya yöneltmiştir. Sonunda, ailesindeki bazı üyelerin yaptığı gibi karanlık tarafa hizmet etmeye karar vermiştir.
Örnek Rp ;

Doğrular ve Yanlışlar

Susmak saklanmak için en kolay yoldur. Ceremonia’nın sessizliği içinin karamsarlığını yansıtmıyordu. Hayır, o sadece kendini böyle ifade edenlerdendi. Gecenin anlamsızlığını desteklercesine hıçkırırken peşini bırakmayan geçmişine lanet etti. Sonsuzluk… Bu kadar kolay olabiliyor muydu? Elinde tuttuğu defteri tekrar tekrar okurken ailesinin yaşamının neden daha normal olmadığını düşünüyordu. Belki Quintana soyunun da diğerlerinden bir farkı yok gibi görünüyordu ama derinlerine inildikçe gerçekler değişiyordu. Gözleri satırların üzerinde yavaşça gezinirken anı defterini fırlatıp atmak istiyordu aslında. Ellerinin titremesine aldırmayarak ağlamaya devam ederken güçlü karakterinin nasıl sarsıldığını bir kez daha görmüş oldu. Annesinin yalanları, babasının hataları ve büyükannesinin sözleri. Hiçbiri şuan önemli değildi onun için. Cevaplar gerçeklerin ardındaki sırların sorularıydı. Ceremonia ise tüm bu karışıklıktan uzaklaşarak kendi benliğinde kaybolmak istiyordu. Dünyadaki rolünü reddedebilirdi. Hiçlikte savrulurken canının daha fazla acıyamayacağını biliyordu. Yine de aklını saran tek bir düşünceye karşı koyamıyordu; savaşmak. Yıkılan ruhların mahrum olduğu bu duygu genç kadını esir almış gibiydi. Bedenini ayakta tutan içindeki tek canlı duyguydu.

Gözlerini kapatıp gecenin o tuhaf ezgisini dinlerken yatışmış sayılırdı. Odanın dağınıklığı, bir kenara gelişigüzel bırakılmış eşyalar, halının ortasında oturan Ceremonia ile birlikte bir tabloyu andırıyordu. Bu hikâyeyi resmeden ressam fırçasıyla harikalar yaratmıştı. Bir dram ne kadar iyi anlatılırsa anlatılsın görsellikten uzaktayken anlam taşımazdı. Ancak bütün düşünceleri kafasından uzaklaştırmış olan Ceremonia tablonun başkarakteri olduğunu biliyordu. Ağlamaktan kızarmış gözleriyle, bembeyaz tenine aykırı kırmızı rujlu dudaklarıyla gerçekten yaratıcı bir ressamın çizimi gibiydi. Birkaç dakika sonra ayağa kalkan genç kadın tablolardaki hayali yaşamdan çok uzaktaydı. Hiç tereddüt etmeden eline aldığı defteri şömineye attı. Aradan geçen yıllar anılarını eskitemese de onları hatırlatan şeylerden uzakta kalmak en iyisiydi.

Opal taşından yapılmış kolyesini boynuna takarken ansızın yağmaya başlayan yağmuru özlemle seyretti. Kız kardeşiyle birlikte yaptığı yaramazlıklardan biri de yağmurda ıslanmaktı. Annesi iş yapmayı sevmeyen, bir bakıma bencil bir kadındı. Kızlarının kıyafetlerini ıslatmalarından da nefret ederdi. Hiçbir zaman kendini asil bir Fransız kızı gibi hissedemeyen kardeşler ise annelerinin sözlerini dinlemeden oyunlarına devam ederlerdi. Bu yüzden kaç kere hasta olmuştu Ærmena. Solgun ve dirençsiz bedeni yaramazlıklarının cezasını çekerdi her seferinde. Ama hiçbir zaman yüzünden silinmeyen gülümsemesi öldüğü günde yüzünden silinmemişti. Hayatında değer verdiği tek kişiyi kaybederken kaderinin daha doğmadan önce çizildiğini biliyordu Ceremonia. Gömülen kardeşinin cenazesini sessizce izlemişti. Annesinin yapmacık zırıltısı eve döndüklerinde korkunç kahkahalara dönüşmüştü. O malikâneden çıkmak belki de genç kadını mutlu eden tek şeydi.

Yatağının üstüne yavaşça oturdu. Üvey annelerin çocuklarına nasıl davrandıklarını merak ediyordu. Kendi annesi böyleyken üvey annelerine isyan edenlere acıyordu. Ailesini kendi seçememişti. Gizemli bir kadın olan büyükannesi de Ceremonia’yı desteklemezdi. ‘Dum vivimus vivamus.’ Onun hayat felsefesi buydu işte, her zaman hayattayken yaşayalım derdi. Haklı olup olmadığını düşünmezdi Ceremonia. Fırsatı varken kurtarmamıştı kızları. Biri sonunda dayanamayıp yanlarından ayrılırken tek başına kalmıştı Monia. Özür dilemeyi bile küçük düşürücü bulan yaşlı kadın felsefesini sonuna dek savunmuştu. Öleceğini bile bile vurdumduymaz hareketleri annesinden farklı kılmamıştı büyükannesini.

Birkaç Hatıra


‘Neden Ærmena, neden?! Evde kalmak onun sözünden dışarı çıkmamak demek bunu biliyorsun. Kuralları hep o koyuyor. Bıktım artık!’

İlk sitem edişi değildi. Son da olmayacaktı. Kız kardeşine bağırırken onun bir köşeye sinmiş olmasını umursamıyordu. Evden ayrılan Valdis Quintana birkaç saat yakınlarda olmayacaktı. Bunu fırsat bilen Ceremonia yan taraftaki malikâneye gitmek istiyordu. Yıllar önce terk edilmişti, macera yaşamak için daha uygun bir yer olamazdı herhalde. Olmaz dercesine başını sallayan Ærmena dersini aldığını düşünüyordu. Kesinlikle evde kalacak, anneleri gelene kadar da bir yere ayrılmayacaktı. Ancak inadı tutan Ceremonia kız kardeşini peşinden sürüklemekte kararlıydı. Birkaç dakika sonra malikânenin önüne gitmişlerdi bile. Kız kardeşini etkilemek için kapıyı itip içeri giren Ceremonia asasını kaldırıp fısıldamıştı. ‘Lumos.’ Kısa süreli bir ışık etrafı aydınlatırken korkudan kapıya yaslanmıştı kız kardeşi. Ceremonia ise hafifçe sırıttıktan sonra ilerlemeye başladı. Evin karanlık ve pis kokmasını umursamıyordu. Hatıra olarak bir şey alacaktı o kadar. Kendi kendine kapanan kapının gıcırtısıyla sıçrayan Ærmena çığlık atarken, ablasını takip etmeye devam etmişti. Malikâne eski evlerde olduğu gibi örümcek ağlarıyla kaplanmıştı. Korku tünellerinden tek farkı içinde iskelet ve diğer yaratıklar olmamasıydı. Etrafı inceledikten sonra kendine güveni geri gelen Ceremonia kız kardeşini unutarak bodrum katına inen merdivenlere doğru ilerledi. Bodrum katındaki lambalardan birinin çalışıyor olması rahatlatıcıydı. Ceremonia her ne kadar sakin olsa da tedirginlik duygularının yönetimini kaybettiği zaman ortaya çıkıyordu. Üstüne bastığı bir şeyin ses çıkarmasıyla birlikte merakla eğilmişti. Yerdeki eski bir kolyeydi. Opal taşından yapılma bu kolye değerli ve antika gibi görünüyordu. Heyecanla kolyeyi alıp merdivenlere doğru koşan Ceremonia olacaklardan habersizdi. Çürümüş merdiven basamakları kırılırken bacağına saplanan kıymıklar ve bir tahta parçası kızın acıyla inlemesine yol açmıştı. Yanına koşan kız kardeşinin çabaları sonucunda onbeş dakika sonra merdivenden çıkabilmişti. Dizlerine doğru süzülen kan damlaları azımsanmayacak kadar büyüktü. Eve döndüklerinde annesinden azar işitmekten korkan Ceremonia ağlamaya başlamıştı. O akşam suçu üstlenen Ærmena’ya teşekkür borcu olduğunu bilse de hiçbir zaman teşekkür etme gereği duymamıştı. Kız kardeşini etkilemek isterken başının derde girmesini engelleyen yine Ærmena olmuştu.

Sabahın İlk Işıkları

Gecenin kasvetinden daha az etkilendiğini düşünerek doğan güneşe baktı. * Keşke her şey bu kadar kısa sürse.* Yeni bir günün verdiği umutla pencereden dışarı bakarken saatlerdir uyanık olduğunu düşündü. Biraz sonra geceye hazırlanan vampirler gibi gün ışığında uyuyacaktı. Yaktığı anı defterinden kopardığı bir parçaya baktıktan sonra hafifçe gülümsedi. Babası defterine doğruları geçirdiğini sanıyordu ama yanılıyordu. Ailesiyle ilgili sorunları bir kenara iten Ceremonia yatağına uzandı. Hayatta affetmeyeceği kişiler listesine babasının adını yazmak istemiyordu. En azından adamın hatalarından dönme fırsatı vardı. Aile fotoğraflarına son kez bakarken zihninde tekrarlanan sözcükleri fısıldadı. ‘Keşke her şey bu kadar kısa sürse.’
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Craig Justin Archman
Muggle
Muggle



Erkek Mesaj Sayısı : 233
Asa : 18 inc Unicorn Kanı
Evcil Hayvanı : Corb ~
Rp Sevgilisi : Yok ~ olması mı Lâzım ?
Kayıt tarihi : 11/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimeSalı Ocak 20, 2009 11:12 am

Onaylandı ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jason von Cjzech
Ölüm Yiyen
Ölüm Yiyen
Jason von Cjzech


Mesaj Sayısı : 6
Kayıt tarihi : 20/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimeSalı Ocak 20, 2009 7:06 pm

Ad Soyad; Jason Von Cjzech
Neden Ölüm Yiyenlik; Okuldan mezun olduktan sonra bütün ailesinin olduğu gibi oda ölüm yiyenlere katıldı. Buraya gelmeyi küçüklükten beri istemekteydi. Ve sonunda büyük hayalini gerçekleştirdi.
Örnek Rp; Gönderildi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Craig Justin Archman
Muggle
Muggle



Erkek Mesaj Sayısı : 233
Asa : 18 inc Unicorn Kanı
Evcil Hayvanı : Corb ~
Rp Sevgilisi : Yok ~ olması mı Lâzım ?
Kayıt tarihi : 11/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimeSalı Ocak 20, 2009 7:10 pm

Onaylandı ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nicolai S. Jagger
Ölüm Yiyen
Ölüm Yiyen
Nicolai S. Jagger


Mesaj Sayısı : 21
Kayıt tarihi : 16/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimeÇarş. Ocak 21, 2009 10:30 am

Ad Soyad ; Nicolia S. Jagger
Neden Ölüm Yiyenlik ; Karakterimin en büyük emel ve arzusu gücü elde etmek ve güçlü olmak. Aslında ölümyiyenlik bile tam bu emeline en uygunu değil. Ama rütbeler arasından en uygun olanı bu gibi geldi.
Örnek Rp


Yorganın verdiği sıcaklığın içinde huzurlu bir uyku çekiyordu. Yorgan iyice üstüne düşmüş ve bütün bedenin şekilini ortaya koymuştu. Odayı aydınlatan hafif bir ışık vardı. Şömineden gelen ışık gayet düzenli olan odayı gögeli bir şekilde aydınlatıyordu. Hele hemen şöminenin yanında duran masa. Üstünde bir çok kitap bulunuyordu ama hiç dağılmamış bir halde düzgünce dizildikleri belli oluyordu. Masanın hemen üstündeki rafta geri kalan kitaplar vardı. Alfabetik sıraya göre dizilmiş kitaplardı bunlar. Odanın içinde bir ses yoktu ama açık camdan içeriye doğanın o güzel hışırtıları geliyordu. Durmaksızın öten böcekler ve arada kendini belli eden baykuşlar sanki odanın içinde gibiydiler. Her şey tamamen olağan ve sakindi. Dikkat çekici hiç bir şey yoktu. Ancak saatin iyice ilerlediği ve artık gece olmaktan çıkan bir zamanda içeriye bir yaratık girdi hızlıca. Kendini belli etmeyecek kadar hızlı ve bir o kadar sakar olan yaratık hızını kontrol edemeden şöminenin üstünde duran bir çerçeveye çarpmıştı. Odanın içinde sakinliği bozan tiz bir çığlıkla birlikte bir camın kırılma sesi çıkmıştı. Yatakta huzurlu şekilde uyuyan beden ses yüzünden yerinden doğrulmuştu hızlıca. Her zaman yakınında bulundurduğu asasını sesin geldiği yere çevirmişti ve ucundan güçlü mavi bir ışık çıkıyordu. Işık ileriye gittiği gibi asayı tutanında yüzüne de vuruyordu. Dağınık saçları arasından çatılmış kaşları belli oluyorken, dudağı ince ve gergin bir ip halini almıştı sanki. Gözlerinde o an bile eksik olmayan bir parıltı vardı. Sesin kaynağını kavramak için yerinden yavaşça doğruldu. Gözleri bir radar gibi şöminenin üstünü sonra ise aşağılara kaydı. Tam zamanında ayağının altında duran beyaz ve küçük baykuşu fark etmişti. Bir saniyelik zaman kaybında o masum bakışlar atan hayvan bir pestil gibi ezilebilirdi. Lesse sakince onu eline aldı ve hızlıca yatağına oturdu.

Arada geçen süre zarfında sadece baykuşa baktı. Yüzündeki ciddi ifade bir süre kendini korusa da sonunda daha yumuşak bir ifadeye yerini kaptırmıştı. Kaşları sakince düzgünleşmiş, dudakları gevşemişti. Asasını çoktan yatağa bırakmıştı. Gene odayı aydınlatan tek şey şömineden gelen kızıl ateşti. Eskisine göre biraz gücünü kaybetmiş gibi görünse de hala odayı aydınlatabiliyordu.


"Aaahhh Sten ne zaman sakar olmayı bırakacaksın. Az kalsın asamdan çıkan bir büyü ile tamamen gidebilirdin."

Azarlar bir ses tonuyla konuşuyordu. Sözler ağzından dökülürken bir yandan da baykuşun bacağındaki mektubu çözmeye çabalıyordu. Biraz kendisini zorlayan bir iş olmuştu. Her kim yolladıysa mektubu bunun için çok uğraş vermiş gibi görünüyordu. Bütün uğraşlarını verdikten sonra elinde mektupla duruyordu. Ufak bir zafer narası attıktan sonra yerinden doğruldu. Elinden kurtulmak için uğraşan baykuşa acıyan bir bakış attı ama bırakmadı, tam tersine kafesine doğru ilerledi ve baykuşu dikkatlice kafesine koydu. Ona baktığı bir süre boyunca baykuş odayı çığlıklarıyla doldurmuştu hızlıca. Kafesin içinde hızlıca uçuyor her tarafa çarpıyordu. Sanki kafese kapatılmanın verdiği kızgınlığı dışa vuruyordu. Lesse onu fazla umursamadı. Ama gitmeden bir bahane bulmayıda ihmal etmedi.

"Ben odamdaki eşyaları sağlamken seviyorum Sten."

Sesinde hafif bir alay vardı. Masasına doğru gitti. Giderkense yataktan mektubu almayı ihmal etmedi. Sakince oturduktan sonra masada duran mektup bıçağını aldı. Kibarca ve özen gösterek zarfı açtı. Bıçağı çıkarırken zarfın içindeki metubuda çıkarmıştı. Mektubu okumaya başlamadan önce zarfı güzelce kapattı . Önünde yazan ismi okudu. Dolgulu yazılmıştı. Elleriyle dokununca harfleri hissedebiliyordu. Hogwarts'dan geldiğini belli eden ilk özellik bu olurdu her zaman. Fazla zaman kaybetmeden zarfı masasında duran bir kutuya koydu. Şimdi gözleri tüm merakıyla önündeki mektuba yoğunlaşmıştı. Kağıt ikiye katlanmıştı ama Lesse o halde bile içinde yazanları görebiliyor gibiydi. Mektubu katlandığı yerinden yavaşça açtı. Sanki dünyanın en önemli eşyası gibi dikkat ediyordu. Başta masaya koyup üstünden biraz eliyle geçmişti. Düzgün bir hal alması için bu uğraşı veriyordu. Bu konularda her zaman titiz davranır ve kolay beğenemezdi. Uzun bir uğraş sonunda kağıda tatmin olmuş bir ifadeyle bakıyordu. Kağıt sanki üstünden ütü geçilmiş gibiydi. Zorlamadan harfler biraz silikleşmiş olsada belli oluyordu. Yeşil mürekkep biraz kaymış, biraz gölge oluşturmuştu. Son olarak üstüne üfledikten sonra okumaya başladı. Başta pek ilginç gelmemişti yazanlar. Bazı yerlerde duraksamak dışında her yazı sıradan ve gereksiz gibiydi ama yazı ilerledikçe gözlerinde bir parıltı her geçen saniyede artıyordu yavaş yavaş. Kağıdı elleriyle tuttuğu yerde buruşukluklar oluşmuştu. Yavaş yavaş sesli okumaya ve her kelimede ses tonunu biraz yükseltmeye başlamış, sonuna doğru ilerledikçe sesinde belli olan bir neşe odanın içine doluşmuştu. Yüzünde belli bir mutluluk boy gösterirlen parşömeni buruşturdu ve şömineye attı hızlıca. Oturduğu masadan uçar gibi kalkarken tıpkı bir şarhoşu anımsatıyordu. Kafeste bulunan Sten bile ötmeyi kesmiş ve sahibindeki bu mutluluğu anlamaya çalışıyordu merakla. Lesse bir süre boyunca hiç bir şey söylemeden odayı turladı. Sadece ağzından anlaşılmayan mırıldanmalar çıkıyordu arada bir. Sonunda tekrar şöminenin önünde durdu. Ateşin içine sabit bakışlarla bakıyordu. Dururken yaptığı rüzgar ateşin bir sallanmasına ve uçuşmasına yol açmıştı.

"Bu. Evet, evet Lord başardı. Eski ve zavallı biçim Profesör tarihe karıştı."

Bazen hızlanan sesi bazen yavaşlıyordu. Sözleyeceklerini tamamlayamıyor, neşesinden dolayı ne söyleyeceğine karar veremiyordu. Sessizce ve o rahatsız edici ifadesiyle bakıyordu şömineye sadece. Uzun zamandır bu anı bekliyordu belli ki. Sevincini belli edecek sözleri bulamamasından dolayı susmak en akıllıca fikir olarak gelmişti gözüne.

"İşte beklediğin an Lesse. Şimdi sahte bir role bürünmen gerekecek. Üzgün ve şaşkın bir ifade. Çünkü bakanlıkta seni bekleyen kişiler senin bu mutluluğunu anlamamalı."

Neşeli sesi bir fısıltı gibi dişlerinin arasından çıkarak odanın içinde dolanmıştı. Ne yapması gerektiğine sesli bir şekilde karar verirken şöminenin önünden ayrılmış ve camdan dışarıya bakmaya başlamıştı. Bir yaz gecesi görünürde olabildiğince doğaldı ama bazı beklenmedik olaylar bu durumu değiştiriyordy kolaylıkla. Odasının manzarası eskisine göre daha güzel ve huzur vericiydi. Hızlıca bakışlarını manzaradan ayırdı. Lord yapması gerekeni en iyi şekilde yapmıştı ve şimdi genç büyücü kendi görevini yerine getirmeliydi. Yeterince zaman kaybetmişti zaten bu güzel haberin tadını çıkararak. Artık bakanlığa gitmeli ve profesör olmayı mutlulukla kabul edeceğini belirmeliyudi. Hızlıca dolabına gidip uygun cüppesini ve pelerinini çıkardı. Olabildiğince hızlı bir şekilde giyindikten sonra odasında yapacak işi kalmamıştı belli ki zaman kaybetmeden ayrıldı.

Bakanlığa geldiğinde hemen toplantı odasına gitmişti. Ok kalabalık olacağını sanıyordu ama Sihir Bakanı, Baş Seherbaz , Hogwarts Müdürü ve bazı profesörler dışında kimse yoktu odada. Hepsi sessiz bir şekilde birbirlerine bakıyorlardı. Öfkleri ve acıları yüzlerinden rahatlıkla anlaşılıyordu. Bunun üstünde çok fazla durmadan odaya gözattı. Yazı dolu olan kağıtlar masalara yığılmıştı. Gergin bir hava dolaşıyordu aydınlık oda içerisinde. Tek konuşan kişi Sihir bakanıydı ve kendisi hüzün dolu bir sesle konuşurken olanları öğrenmek için arada susuyordu. Lesse yavaşça boş bir sandalyeye oturdu. İçinden geçen duygu patlamasını kontrol etmek için elinden geleni yaparken yüzüne de ortama uygun bir ifade yerleştirebilmişti. Şimdi hissediği sahte acıyı yüzüne yerleştirirken içinde her sözle kabaran bir neşe vardı. Gözleri dalgınca onlara bakıyordu. Bedenen odada olsada ruhen yoktu. Tamamen duygularına kaptırmıştı kendini. Konuşmalar kendisine uzaktan ağır ağır geliyordu. Dediklerinden pek bir şey anlayamıyor, boş gözlerle onlara bakıyordu sadece. Omzunda bir el hissedince kendine geldi. Nasıl olduğunu soran bir arkadaşıydı. Başıyla iyi olduğunu belirttikten sonra tekrar masaya döndü. Kendine hakim olmaya çalışıyor ve o an konuşan bakanın sözlerini dikkatlice dinliyordu. Bu konuda ne yapacaklarını ve yeni profesörün kim olacağına karar vermeye çalışıyordu. Herkese bu konuda fikirlerini ortaya atsa da uygun bir isim ortaya çıkmıyordu. Lesse onlara hafif kızgın bakışlarla baktı. Uygun kişiyi aramak için neden bu kadar uğraşıyorlardı ki. Bir süre boyunca herkesi bekledikten sonra kendi fikrini ortaya atmaya karar verdi.


"Ben olurum."

Hızlıca yerinden kalkarken kararlı bir sesle bunları söylüyordu.Tüm bakışları artık kendi üstünde hissedebiliyordu. Her zamanki fısıldaşmalar. Birşey demeden öylece durdu. Bakanın fikirlerini merak ediyordu. Kedisine karşı çıkan bir kaç söz duydu ama hiç umursamadı. Hogwarts Müdürü ise tüm konuşmaları dinledi bir süre. Sonunda konuşmaya başlıyacağını belli eden bir hareket yapınca hepsi sustu. Kabul edilmeyeceğinden emindi. Bu kadar laftan sonra kim edilirdi ki. Ama müdür beklemediklerini söyledi. Gayet uygun olabileceğini ve güveninin tam olduğunu belli eden kısa konuşması sonunda rol yapmak Lesse için daha zor bir hal almıştı. Bazıları kendisini tebrik ederken bazıları tek bir söz bile söylemeden odadan ayrılmıştı. Sonunda herkes gidince tek kalan Lesse yeni görevinin tadını şimdiden hissetmeye başlamıştı bile

"İşte hepsi oldu Lord'um. Ben artık bir Profesörüm."

Bunu kendi ağzından duymak daha hoşuna gitmişti. Kendi kendine gülmeye başladı kimsenin olmamasından yararlanarak. Artık rol yapmasına gerek yoktu. Son bir kez odaya bakmasının ardından eski neşesiyle ayrıldı oradan.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Craig Justin Archman
Muggle
Muggle



Erkek Mesaj Sayısı : 233
Asa : 18 inc Unicorn Kanı
Evcil Hayvanı : Corb ~
Rp Sevgilisi : Yok ~ olması mı Lâzım ?
Kayıt tarihi : 11/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimeÇarş. Ocak 21, 2009 10:37 am

Onaylandı ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Brigitte Valéry Dérangé
Astronomi Profesörü
Astronomi Profesörü



Mesaj Sayısı : 1
Kayıt tarihi : 21/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimeÇarş. Ocak 21, 2009 9:32 pm

Ad Soyad ; Penélope Vanià Fulchí
Neden Ölüm Yiyenlik ; Kötülük kanımda ve ilgimi çeken özellikleri olduğundan.
Örnek Rp[Örnek Rp Atmayanların başvurusu işleme alınmaz.] Yollandı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Craig Justin Archman
Muggle
Muggle



Erkek Mesaj Sayısı : 233
Asa : 18 inc Unicorn Kanı
Evcil Hayvanı : Corb ~
Rp Sevgilisi : Yok ~ olması mı Lâzım ?
Kayıt tarihi : 11/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimeÇarş. Ocak 21, 2009 9:34 pm

Onaylandı ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dennis Cristo Malfoy
Ölüm Yiyen
Ölüm Yiyen
Dennis Cristo Malfoy


Erkek Mesaj Sayısı : 3
Yaş : 32
Asa : Ölümün sessizliği
Evcil Hayvanı : Ralph
Kayıt tarihi : 22/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimePerş. Ocak 22, 2009 5:30 pm

Ad Soyad ; Dennis Cristo Malfoy
Neden Ölüm Yiyenlik ; Saf kötülük ...
Örnek Rp :

Gecenin sessizliğini bölen ayak sesleri , hışırtılar , sürünme sesi...Bir muggle için anormal bir büyücü için şaşırtıcı ama bir ölüm-yiyen için normal bir giyinim...Havada esen soğuk rüzgarın etkisiyle uçuan naylon bir poşet ve iki yanı kaplayan 2 bina...

"In the night , i hear them talk,The coldest story ever told ..."

Belki karanalığın verdiği cesaret,belki de gücünün doruğunda olmasının sağladığı gurur bu çıkmaz sokakta onu şarkı söyleterek dolaştırıyordu.Hafifçe eğildi ve ayakkabısnı öne çıkartıcak şekilde cüppesini çekti.Converse.Çoğu büyücü ve cadı bu ayakkabıları muggle sürpüntüsü buluyordu.Aslında bir nevi öyleydiler ama o başkalarından farklıydı,normal olmayandı ve öyle kalmayı isteyendi.Bağcıklarını hızlıca ama sert bir şekilde bağladı.Boşluk hissini ayağında bile çekemiyorduçZaten ona kalbinde yer vermedi diye öldürdüğü kadınlarda bu yüzden değilmiydi.

"Hepsi benden bişeyler alıp geri vermediler ve cezalarını aldılar"


Hem bunları mırıldanıyor hemde sırıtıyordu.Asası backlarına değiyor ve onu hem rahatsız hemde güvende hissetiriyordu.Ölümün sessizliği...Asasına taktığı isim.Aslında sessizlikten nefret ediyordu ama sadece 1 tek sessizlik onun için anlamlıydı ölümün tatlı ve yargılamayan sessizliği.asası ona bu konforu sağşıyordu ve bu sayede ismini kazanmıştı.Onunla öldürdüğü insanları artık o bile saymıyordu.Ruhu paramparçaydı hissediyor ve bundan zevk alıyordu.Şeytani bir zevk,belki de onun hayat kaynağı bir zevkti.Sırıtması gitgide kahkahaya dönüyordu.Gitgide artıyor ve allahn unuttuğu bu lanet sokakta yankılanıp güçleniyordu.

"Şak"

Cisimlenen bir insanın tanıdık gürültüsü.Reflexleri artık kusursuzlaşmıştı.Kendisi bile farkında olmadan çoktan sesin geldiği tarafa dönmüş ve belirmiş adamı incelemeye başlamıştı.1.80 boylarında,esmer,hafif kilolu bir yeniyetme.Sanki av kendisi değilde karşısındaki adammış gibi sırıtmasını sürdürdü.Beyaz cüppesinin altında titreyen vücüdu hissedebiliyordu.Adranelini tadabiliyor ve onun verdiği hazı algılıyordu.Yeniyetme heycanlıydı.Hata.Ölümcül bir hata.Adrenalin salgılamak için artık fazla deneyimliydi.Büyük savaşlarda ancak bunu başarabiliyordu.Hızlıca düşüncelerinden uzaklaştı.Havayı yırtarak ileleyen asanın sesi onu harekete geçirmişti.İlk hamle için her zaman rakiplerine şans tanımıştı ve bu sefer de farklı olmayacaktı.

"Protego"

Asilce havada çizilen bir kalkan ve fısıldanan bir büyülü sözün etkisi anında etki etti.Çaylak onu öldüremiyor onu yakalanya çalışıyordu.Büyü hızla gümüşi kalkana çarptı ve kalkanla beraber yok oldu.Gülümsemesi ise artık tüm yüzüne yayılmıştı.Hızlıca asasını oynattı.Bu çaylak yeni büyüler biliyormu merak ediyordu.

"Levicorpus"

Hızla giden büyü karşı spell'e rastalamayınca direk olarak adamı karın boşluğundan buldu ve poff.Adam havada baş aşşağı asılıydı.Asası elindeydi ve hala bir tehlike arz ediyordu.İçinden ustalaştığı asasız bırakma büyüsünü yolladı.Büyünün etkisi vurduğu anda etki etti ve asa uçtu.Sokağın tozlu zemininde biraz yuarlandı ve durdu.Adamın ağlamasını duyuyor gibiydi.Sessizce ona yaklaştı ve asasını bir kılıç gibi tutarak önünde durdu.Asasının ucu adamın alnının ortasına bakıyordu.Gözlerinden yaş boşanan adam acıması için ona yalvaramayacak kadar kötü bir durumdaydı.

"Acıyacak"

Çok acıyacaktı.Ona bulaşanların böyle ölmesi bir tür cezaydı.Haedilmişti.Cehennemde kendisinin çekeceği acıyı ona yaşatacaktı.Alnın hizasındayken asası hareketne başladı.Dudkalrıda.Asa durduğunda yine alnını göteriyordu.

"Incendio"

Asadan çıkan alav topu önce saçlardan başlayark tüm yüzü yaktı ardından ise adamın çığlıklarını bastırdı.Alev içindeki yüz acının katılığına erişmişti.Görevi yerine getirilmiş ve bir iyilik yoldaşı daha katledilmişti.Zevk tüm vücüdünu sararken sokağı terketti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Craig Justin Archman
Muggle
Muggle



Erkek Mesaj Sayısı : 233
Asa : 18 inc Unicorn Kanı
Evcil Hayvanı : Corb ~
Rp Sevgilisi : Yok ~ olması mı Lâzım ?
Kayıt tarihi : 11/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimePerş. Ocak 22, 2009 7:27 pm

Onaylandı ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Malachi Walter Delard
Ölüm Yiyen
Ölüm Yiyen
Malachi Walter Delard


Erkek Mesaj Sayısı : 85
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 24/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimePaz Ocak 25, 2009 1:06 am

Ad Soyad ; Malachi Walter Delard
Neden Ölüm Yiyenlik ; Hedefler uyuştuğu için.
Örnek Rp:

Trenin sistematik bir şekilde çıkardığı sesin kulağında yankılanması devam eder bir halde, trenin basamaklarından aşağıya kendisini atmıştı Achille. Kahverengi, ahşap ve eski görünümlü, elinde emanet gibi duran valizini peşinden sürükleyerek ilerliyordu, geçen yıl da ilerlemiş olduğu taş yolda. Biraz daha yürüdükten sonra, bu taş yolun bir patikaya bağlanacağını biliyor; ondan sonra da kendisini karşılayacak olan arabaların, patikanın sonunda hazır bir şekilde durduğunu tahmin edebiliyordu. Yine sıradan bir hayatın, sıradan olaylarından birini gerçekleştiriyordu. Belki de bu okulda yaşadığı olaylar içerisinde tek sıradan olmayan, okula ilk gelişiydi. Öyle ya, ilk heyecan. Aslında pek heyecanlandığı söylenemezdi. Hangi binaya seçileceğini biliyordu, okul hakkında daha önceden bilgisi vardı. Yeni arkadaşlar edinme meraklısı birisi değildi ve bu da onun yaşamına renk katmıyordu. Diğer çocukların çoğundan farklıydı bu konuda. Seçmen şapka başına geçtiği an bayılacak gibi olan, mızmız veletler gibi değildi o. "Tak!"

Taş yolda ilerleyen valizinin, bir boşluğa girip çıkması, bu nedenle de savrulup düşmesi ve Achille'in bunu engelleyememesi, bu lanet olasıca sesi çıkarmıştı. Trenden inenlerin sesi yetmiyormuş gibi. Valizini güçlükle yerden kaldırdı, birkaç tanıdık yüz ile göz göze geldi, gözlerini kaçırdı fakat yakalandı. "Hey Achille!" demişti, çilli, beyaz bir yüze sahip olan, siyah dağınık saçlarının altında boş bir ifade bulunan, tipik İngiliz çocuk. Yakalanan bir suçlunun, elinden hiçbir şey gelmeyeceğini ifade eden bir şekil, Achille'in bedenine ve oradan da yüzüne yerleşmişti, valizini arkasına alıp, sürüklemeye teşebbüs ederken. Çocuk hızla yanına yaklaşmış ve çocuğun yapılı bedeninin oksijenini zorla yetiştirdiği anlaşılan kalbinin hızla çarpması sonucu oluşan sık nefes alıp verme sesi, Achille'in trenin o sıkıcı sistematik sesinden yeni kurtulmayı başarmış olan kulağına ilişiyor ve gittikçe sinirini bozuyordu. "Evet Matt! Durdurduğuna göre önemli bir şey olmalı." dedi, başından savarcasına. Halbuki onun ne söyleyeceğini, kendisinin ne yanıt vereceğini biliyordu. Tatil dönüşü, ne sorulabilir veya ne cevaplanılabilirdi ki zaten?

"Yok ahbap. Sadece nasılsın, tatilin nasıl geçti, gibi sorular soracaktım." 'Ahbap.' Kınayan gözler ile çocuğa bakarken, bir yandan da onunla bu kadar samimi olduğunu hatırlamadığını farkediyordu. Aslında kimse ile, bu kelimeyi kendisine karşı kullanmasını sağlayabilecek kadar samimi olduğunu hatırlamıyordu. Valizini yere sabitlercesine koydu ve ardından elleri ile manşetlerini temizledi. Bir sürtüşme yaşanmasını istemiyordu, zaten Matt de sürtüşmeyi göze alabilecek birisi değildi. Rahatsız olduğunu belirtmek için boğazından garip bir ses çıkardı, ardından da konuşmaya başladı. "Her zamanki gibi. Geldi, geçti." dedi soğuk ifadesine uyan ses tonu ile. Karşısındaki yılışık tipin ifadesiz gülüşü silinirken, Achille onun rahatsız olduğunu hissedebiliyor, bundan da anlamsızca bir zevk alıyordu. Belki de çocuğun rahatsızlığı, kendisine soru sorulmamasındandı. Kim bilir, yazın neler yapmıştı. Nerelere gitmiş, neler almıştı ve bunları tanıdığı herkese anlatarak, bunun yalnızca kendisinde kalmamasını sağlayacaktı. Tabi Achille izin verseydi. Karşısındaki çocuk büyük bir yüzsüzlük örneği sergileyerek konuşmaya devam ediyordu. "Benim tatilimin nasıl geçtiğini sorarsan- Peki sormuş muydu? Elbette sormamıştı. Peki Achille soru sormamış ise, bu çocuğun kendisi ile konuşmasının bir anlamı var mıydı? Pekala gidip bir ayna bulabilir, karşısına geçip istediği soruları sorabilir ve istediği yanıtları vererek, kendi kendisine zevk alabilirdi. Ama olmazdı. Meraklı insanlar, karşısındakinin de meraklı olmasını bekler ve bildikleri, yaşadıkları her şeyi anlatmaya çabalarlardı. - oldukça güzel geçti. Almanya'da, dayımın şatosunda kaldık ve orada iksir eğitimi aldım.- Achille, artık çocuğun lafını bitirmesini bekler bir halde duruyordu. İksir eğitimi aldım lafı ile, sanki Achille'i tehdit eder gibi bir hale bürünmüş olan bu acınası, meraklı, dedikoducu velet, hâla konuşmaya devam ediyor; Achille'in zaten gergin olan sinirlerini iyice geriyor ve yakında gerilmeden dolayı kopacak olan bu sinirlerin hassas olduğunu bilmeyen bir ifade ile ağzını yayarak konuşmasına devam ediyordu.

Bir süre sonra Achille'in, sihir tarihi dersinde bulunan bir öğrencinin bürünebileceği bir ifadeye büründüğünü farkeden çocuk, yeni birisini görmenin vermiş olduğu heyecanla sözlerini hızla bitiriyor, sanki sürekli görüşüyorlarmış gibi, 'Görüşürüz.' diyerek Achille'in yanından ayrılıyordu. Eylül ayının serin sıcaklığının kuruttuğu ağzının, birkaç damla suya muhtaç olduğunu hisseden Achille, çocuğa boş bir bakış attıktan sonra taş yolda adımlarını öncekine nazaran daha da hızlandırıyor ve bu sefer valizini daha dikkatli sürüklüyordu. Taş yolun bitiminde, güneşin battığını farkediyor ve kalabalığın kendisine doğru geldiğini gördükten sonra, bunu izleme zevkinden mahrum bırakıldığını görerek, toprak yolun üzerinde bulunan irili ufaklı birçok taşın sarstığı valizini, daha sıkı tutarak ileride, korunun hemen dibinde bulunan altı kişilik, siyah koltuklu, valizinin ahşabına benzer bir ahşaptan yapılma arabalara doğru yürüyordu. İleride hademenin, tanıyamadığı bir profesör ile konuştuğunu görebiliyor, ilk başlarda uzaktan gelen seslerin, gitgide yakınlaştığını farkederek adımlarını daha da hızlandırıyordu. Bir yarışta gibiydi sanki. Kaybederse, yok olacağı bir yarış. Ciğerlerinin zorlandığını hissedebiliyordu ve bu nedenle bir süre duraksamaya karar verdi. Etrafına baktığında hiçbir değişiklik yoktu. Gözleri Emilie'yi aradı bir süre. Sanki hemen, şu ağacın arkasından çıkacak da, kendisini karşılayabilecek gibi. Uzun zaman olmuştu onu görmeyeli. Seslerin gittikçe yaklaştığını farkediyor ve tekrar yürüyüşe koyuluyor. Şimdi, üç kişinin içinde bulunduğu bir arabanın dibine kadar gelmişti.

"Yeni müdire bu konuda değişik bir şeyler düşünebilir. Bir çocuk daha gelmiş. Eskiden bu kadar erken kimse gelmezdi." demişti, Achille'e doğru ilerleyen hademe. Achille gülümsemeye başlamış, Achille'in gülümsediğini gören hademe anlamsızca kendisine bakmış, sonra da gülümsemeyi üzerine alınıp o da karşılık vermişti. Herşey sandığı kadar sıradan değildi belki de. Karşısında duran üç kişinin yüzüne baktığında, onları tanımadığını farketti. Ne kadar da üzücü bir durumdaydı! Boş şeylerden konuşacak birkaç tanıdık yüzün olmaması. Sol elini aşağıya sarkıtmış bir şekilde, karanlığa dönüşen gökyüzüne bakıyordu. Yıldızlar, hapis hayatından kurtulmuş bir insanın yüzündeki sevinç gibi, parıltılar halinde dünyaya gülümsüyorlardı. Gürültü artık arabalardaydı ve, ilk arabada bulunan Achille, okula ilk gitme mutluluğunu yaşayacak olmasından ötürü, tarifsiz bir sevinç içerisindeydi. Az sonra arabanın neredeyse sağa devrilmesini sağlayacak bir oğlan ile, ufacık bir kız da arabaya bindi ve araba kendiliğinden okula, Hogwarts'a doğru hızla yola koyuldu.

Tarihi şato, arabaların kendisine olan mesafelerinin azalması ile birlikte, gittikçe büyüyordu. Şatonun bu görkemli hali, içindeki sıradanlığı gizleme amaçlı yapılmış olabilir miydi? Cevabı bilinemezdi. Valizini zorla arabadan indirirken, babasının neden valizini büyü ile hafifletmeye yeltenmemesini düşünüyordu. Güçlü olmalıymış. Sihir zaten güç demek değil miydi? Güç sihir ise, fiziksel gücün bir anlamı kalır mıydı ki? Okul giriş kapısının önündeydi artık. Taş duvarın rutubet kokusunun burnundan içeri girdiğini hissedebiliyor, zihninin bulanıklaştığını farkediyordu. Açık olan kapıdan içeriye girdi. Aşırı ışık, karanlığa alışkın göz bebeklerini rahatsız etti. Valizini, herkesin yaptığı gibi, sağda bulunan odaya bırakma zorunluluğu vardı. Valizini bıraktı ve büyük salona ilerlerken, kapının önünde biriken yeni öğrencileri gördü. Yüzlerindeki heyecan ve korku belirtisi, kendisini sinirlendiriyordu. Pis bir bakış attı, ilk sıradaki çocuk ile göz göze geldi, nefret ile baktı, çocuğun korkmasını sağladı, pis bir zevk duygusu ile büyük salonun görkemli kapısına doğru adımlarını yönlendirdi.

Büyük salonda değişen pek bir şey yoktu. Öğretmenler masasında oturan kadro dışında. İçinde bir takım değişiklikler vardı ve en önemlisi de eski müdür yerinde değildi. Değişikliğin bir sebebi olmalıydı ve bu da yine esrarengiz olayların döndüğünün belirtisiydi. Slytherin masasına geçti ve bomboş duran masada, profesör masasına en yakın konumda bulunan sandalyeye kendisini bıraktı. Salon yavaş yavaş dolarken, seste artıyordu. Achille, tanıdık bir çok simanın salona girişini gördü, hiçbir tanıma belirtisi göstermedi, masasına dayadığı dirseğine ağırlığını yüklemiş olduğu başı ile masaya boş bir şekilde bakmaya devam etti. Zaman öldürme deyimini yerine getiren her insan gibi, boş bir işle meşguldü. Sessizce durmak. Salon tamamen dolduktan sonra, okul cüppeleri ile ikişerli sıra halinde yürüyen yeni öğrenciler, alkış ve tezahüratlar eşliğinde içeriye girdiler, müdirenin karşısında sırada kaldılar. Achille, bazılarının sessizce mırıldandığını, bazılarının korkusuzca şapkaya baktığını, bazılarının ise hayret ile ağzını açmış bir şekilde salonu izlediğini görebiliyordu. Bir süre daha sonra seçim işlemi başladı, tabureye oturan çocukların bir binaya seçilmesinden sonra geleneksel olarak yapılan kutlamalar yapıldı. Ama Achille'in beklediği bölüm geliyordu. Bayan Schwanhild kürsüye gelmişti.

Bazı sağlık problemleri? Achille, geçen yıl Bay Clayton'un oldukça sağlıklı göründüğüne yemin edebilirdi. Kafaya fazla takmamaya karar verdi ve ne de olsa herhangi bir durumun kendisini ilgilendirmediğini biliyordu. Savaşta kaybedenler, taraf olanlardı ona göre. Altın tabağında ortaya çıkan bifteğe çatalını batırdı ve bıçağı ile keserek yemeğe başladı. Yeni bir yıl, yeni bir heyecan olacak mıydı?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://sectumsempra.ultimaterpg.org/lejantlar-f14/malachi-walter
Penthesileia Dejaris
İksir Profesörü & Ravenclaw Bina Sorumlusu
İksir Profesörü & Ravenclaw Bina Sorumlusu
Penthesileia Dejaris


Kadın Mesaj Sayısı : 41
Rp Sevgilisi : Eragon
Kayıt tarihi : 24/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimePaz Ocak 25, 2009 9:09 am

Yeni ismimle başvuruyorum buraya;
Norah Chromes
Neden Ölüm Yiyenlik: Bir boşluk, huzursuzluk vardı bedeninde. Ailesinin kaybetmenin ardından bir çok şey denemişti ama tutunamamıştı. Belki şans onunla beraber değildi, belki de beceriksizliğiydi tüm olanların sebebi. Ama artık yapacağı tek bir şey vardı; geride hiç biri kalmaksızın, vahşetle öldürülmüş kişiler ailesi olsalar bile ölüm yiyenler arasına katılacaktı.
Örnek Rp:

Küçük evinin, oval penceresinden bakıyordu dışarı. Adeta karlar tek tek iniyordu yer yüzüne. Bahçede bulunan ağaçlar sertçe bir o yana bir bu yana savruluyorlardı. Genç kadın yüzünü hafifçe pencereden çıkarmış, serinliği yüzünde hissediyormuşçasına gözlerini kapamış ve yorgun bedenine kısa bir mola verdirmişti. Aylardır tükenmek bilmeyen enerjisi en sonunda tükenmiş, bertaraf etmişti genç kadını. Yüz hatlarının yavaşça belirgimleşmeye başlaması telaşa düşürüyordu. Elini yüzüne götürdü. Pürüzler... Yaşlanıyor muydu, yoksa bitkinlikten miydi? " Tanrı aşkına! Daha 26 yaşındayım. Kırışıklar için çok gencim"
Öyleki yakarışında bir parça umutsuz dahi yoktu. Her zamanki gibi kendinden emin şekilde dökülmüştü dudaklarından kelimeler. Elbette kırışık değildi bu yüzündekiler. Bir alerji ya da yorgunluktan oluşan geçici şeylerdi. En azından kendini avutmayı başarabilen kelimeler bulabilmişti genç kadın. Soluklandı, duraksadı kısa bir süre. Düşündü, çevresine bakındı.
Yağmurun başlamasıyla hatırladı her şeyi, anıları canlandı zihninde. Karıştı beyni, daha da yorgun düştü çehresi. Terledi, başta eli ayağına dolaştı ama dengesini yitirmedi. Küçücük yağmur taneleri tekrar getirmişti eski günlerierini ona. Tüm acımazsızlığıyla karşısına çıkmıştı yine. Ağlıyordu, aylardan beri ağlamamasına inat. İçini boşatıyordu, hüzünlerini geride bırakmak istiyordu. Evini özlemişti, küçük yuvasını, eski günlerini özlemişti gene. Ama en çok; en çok bir daha göremeyeceği ailesini özlemişti. Yüreğinde yaşattığı buruk acı hiç dinmemiş, her yağmurda yinelenmişti. Ve işte gene acımasız yağmurlar düşmüştü evine. Yıllardır düşmediği kadar çok ve daha etkili bir şekilde... Saatler ilerlerken hala küçük koltuğunda oturuyordu çaresizce. Koltuğunun kenarında televizyonunun kumandası, masasının üzerinde dergileri ve iki üç adım ötede ev telefonu bulunuyordu. Hiçbirinin kendisini eğlendirebileceğini ya da rahatlatacağını sanmıyordu. Başını usulca çevirdi oval penceresine doğru. Yağmur hala dinmemişti, ağaçlar delice sallanıyordu. Aynı o gün gibiydi. Gözlerini kapadı. Düşüncelere dalmak istemiyordu, bir daha çıkamayacağından korkuyordu. Ama yapamadı, açamadı gözlerini. Kayboluyordu ruhunun, anılarının içerisinde. Anıların yolculuğu başlıyordu. Belki de hiç bitmeyecekti, unutamayacaktı.

" Anne! Neredesin? Haydi, geç kalacağız. Babam bizi bekliyor, daha kamp yerine gidene kadar akşam olacak." Bu ses Adélaide'nin sesiydi. Pikniğe geç kalma korkusuyla aceleyle hazırlanıyordu pembe tonlarının yoğunlukta olduğu geniş odasında. Beş ya da altı yaşındaydı. Yaşamının ilk pikniğiydi. Yemyeşil kırlarda koşup oynayacak, delicesine çığlıklar atarak top oynayacaktı babası ile. Pembe kelebekli tokasını da takması ile birlikte annesine seslendi yeniden. Hazır olduğunu, arabaya babasının yanına indiğini belirtti ve koşarak indi evlerinin ahşap merdivenlerinden. Babasının kucağına doğru koştu, sarıldı babası sıkıca. Gülücükler ve sevgi parçaları uçuşuyordu havada. Annesi de aşağıya indiğinde herşey hazırdı. O zamanların en iyi arabası olan arabalarına bindiğinde bir de müzik açtılar. Ağaçlıkların, uçsuz bucaksız ormanlardan geçerken birlikte söylediler o şarkıları. Arkada Adélaide dans etti, güldü, son öpücüklerini saçtı annesine ve babasına. Piknik yapacakları alana geldiklerinde arabadan hiç beklemeden indi Adélaide. Kendilerinden başka bir çocuklu aile daha vardı. Başka kimseler yoktu, sakindi buralar. Ellerini açtı doğaya annesi ve babası, oksijeni çektiler ciğerlerine. Sonra huzurlu olduklarını gösterdiler ve yerleştiler piknik alanlarına. Hava ilk geldikleri gibi olmamaya kapanmaya başlamıştı bir süre sonra. Meltem yavaş yavaş hızlanmaya, narince okşadığı bedenleri zedelemeye başlamıştı. Ve üç saat sonra bıçak gibi kesiyordu tüm vücudu. Adélaide hala koşup oynuyordu. Onun umurunda değildiki yağmur, kar, rüzgar... Hayatının ilk pikniğinde yapmak istediği tek şey doyasıya oynamaktı. Hele yeni bir arkadaş bulduktan sonra işler iyice keyifli geliyordu ona fakat annesi ve babası artık gitmeleri gerektiğini söylüyorlardı. Adélaide ise bir o kadar da diretiyordu. Direnmeler, ısrarlar arasında iki saat daha geçmişti. Olay gittikçe felakete dönüşüyordu. Ağaçların gövdeleri birer birer yıkılıyor, ıssız bucaksız ormanda kalan iki aileden çığlıklar yükseliyordu. Adélaide ve küçük arkadaşı Prudence ise aldırmaksızın ufak bir mağaranın içinde evciliklerine devam ediyorlardı; ta ki Adélaide'nin çığlıkları duymasına kadar. Koşmaya başladı küçük. Yetiştiğinde soluğu tükenmiş aynı zamanda şoka uğramıştı. Ağacın altından annesinin kanlar içinde ki başının bir kısmını görebilmişti. Babası ise bir kaç metre ötede yüzüstü şekilde yere yığılmıştı. Prudence ise aynı duygular içersindeydi, ağlıyordu. Onun annesi ve babası da aynı durumdaydı...

Çığlıklarını kendinden başka kimsenin duymadığını fark ettiğinde Adélaide tekrar yirmi altı yaşındaki haline dönmüş bulmuştu kendini. O günleri tekrar yaşamış, aynı gözyaşlarını yeniden akıtmıştı. Aynı o günkü kadar acımıştı canı. Silkindi, toparlanmaya çalıştı ama yapamadı. Belinin arkasındaki yastıktan almak istedi hırsını; cama doğru fırlattı. Ama hiçbir şey değişmedi, hırsı içinde kaldı. Öfkesine yenik düştü kısa bir süreliğine. Yağmura baktı tekrar. Dinmişti. Dakikaların ardından dinmişti, benliğini alıp başka diyarlara götürmüştü. İlk kez bu kadar sefil ve aciz hissediyordu kendini. Bir süre düşündü, sonunda ise biraz dolaşmanın iyi geleceğini söyledi kendi kendine. Bu dört duvar arasındaki hayatından biraz olsun uzaklaşabilmek istedi. Adımlarını bomboş sokaklara, yollara doğrulttu. Yanında bir paltosu bir de duygularına engel olamayan Adélaide vardı. Emindi ki şuan annesi ve babası onu izliyordu ve kendini bu kadar üzdüğü için kızıyorlardı ona. Ama elinde değildi, sakin kalmayı bir türlü beceremiyordu. Yapamadığını düşündüğü tek şeydi; sakin kalmak. Düşünceleri ve benliği ile yürürken gelmişti uğrak yerine. Bir muggle bozuntusu evinden ayrılıp, ulaşmıştı mekanına. Oturdu bir taşın üstüne barakanın önünde bir yerlerde. Uzun uzun baktı; boş arsalara, Hogsmade sularına. Yanlız olmadığını düşünse bile yalnızdı; yapayalnız...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Craig Justin Archman
Muggle
Muggle



Erkek Mesaj Sayısı : 233
Asa : 18 inc Unicorn Kanı
Evcil Hayvanı : Corb ~
Rp Sevgilisi : Yok ~ olması mı Lâzım ?
Kayıt tarihi : 11/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimePaz Ocak 25, 2009 10:21 am

İkinizin başvurusuda onaylandı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Emilie Sveta Lawnet
Ölüm Yiyen
Ölüm Yiyen
Emilie Sveta Lawnet


Kadın Mesaj Sayısı : 43
Rp Sevgilisi : Yok.
Kayıt tarihi : 25/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimePaz Ocak 25, 2009 12:07 pm

Ad Soyad ; Emilie Sveta Lawnet
Neden Ölüm Yiyenlik ; Annesinin babasını aldatmasıyla evden kaçan Emilie, amaçsızca oradan oraya sürüklenmiştir. Ne annesi ne de babası onu aramayınca eve dönmekten vazgeçmiş ve amcası ona sahip çıkmıştır. Ancak şartıyla; ölüm yiyen olmak. Emilie de bu teklifi kabul etmiştir.
Örnek Rp; Gönderilmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Craig Justin Archman
Muggle
Muggle



Erkek Mesaj Sayısı : 233
Asa : 18 inc Unicorn Kanı
Evcil Hayvanı : Corb ~
Rp Sevgilisi : Yok ~ olması mı Lâzım ?
Kayıt tarihi : 11/01/09

Ölüm Yiyen Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Ölüm Yiyen Alımları   Ölüm Yiyen Alımları Icon_minitimePaz Ocak 25, 2009 2:51 pm

Alındınız.

* Yoldaşlık üyesi olmayın düşünmüyor mu kimse? Nasıl bir düşünce içerisindeyseniz bilemiyeceğim artık iyiliğin yandaşları olmadan bir savaş olamaz; bu yüzden yoldaşlık üyeleri tamamlanana kadar ölüm yiyen alımları kapanmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ölüm Yiyen Alımları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Lillium ~ Ölüm Yiyen
» Profesör Alımları ~
» Bakanlık Alımları ~
» Özel Yetenek Alımları ~
» Zümrüdüanka Yoldaşlığı Alımları

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Rp Out Bölgesi :: Arşiv :: Diğer-
Buraya geçin: