Adı & Soyadı ~
Francés Carrietta Count
Fiziksel Özellikleri ~
Sarışın hatlara sahip bir kızdır. Beyaz tenlidir. Yaşıtlarına göre boyu uzun sayılabilir. Gözleri mavidir ve iridir. ama onu özel kılan şey, annesinin daha o çok küçükken yapmış olduğu bir sihirdir. İklim koşullarına göre saçı renk değiştirir. Sarı ve kahverengi arasında hava koşularına göre bir ton değişmesi olur, yani. Genelde kışın koyu renk ve yazın açık renklidir. Bu değişim gözle görülebilir olmayıp sadece ani ruh hali değişimlerinde hızlıdır. Bir kaç dakika içinde renk deişimi gözlenebilir ani sinirlenme/heyecanlanma/korkma gibi durumlarda.
Kişisel Özellikleri ~
Zor beğenen biri olmasına karşın kendini oldukça beğenir; fiziksel özelliklerinden memnundur ve herkesin de memnun olmasını bekler. Hatta herkesin memnun olduğundan emindir. İnsanlarla çabuk yakınlaşamaz. Oldukça önyargılıdır; fakat önyargısını yıkmayı başaran kişiyi tam anlamıyla çözebilecek bir potansiyeli vardır. Nefret duygusu çok güçlüdür; elinden gelirse onu sinirlendiren kişiyi -eğer gerçekten çok sinirlenmişse- öldürebilir. Dışadönük olmamakla birlikte genelde çevresi tarafından sevilir. Sivri dillidir; ama eleştirisini espri şeklinde sunmayı yeğler. Yanındaki kişiye göre eğlenceli/haylaz/soğuk olabilir. Tanımadıklarına karşı oldukça soğuktur. Asla tanışmak için ilk adımı o atmaz. Alkol eğilimi vardır, kafası gerçekten bozuksa kimse onu durduramaz. Müziğe aşırı düşkündür. Her türlü gitar çalar ve bir muggle icadı olan i-pod'unu asla yanından ayırmaz. Her fırsatta müzik dinler; her fırsatta bir şey çalar. Hayali; okulu yarıda bırakıp bir müzik grubu kurmak. Ve okula başlarken de bunun olacağına kesinlikle inanıyordur. Büyücü kanını değersizleştirenlerden nefet eder. Ona göre, büyücü kanı dünyadaki en değerli şeydir ve kanlarında bir damla bile sihir bulunmayan muggle'larla karşılaştırılması ve karıştırılması bir kişinin yapabileceği en büyük hatadır.
Örnek Rp ~
" Heh, sadece olduğun binana şükretmelisin. Eğer bir Slytherin olsaydın seni bir dağ keçisine çevirip bir kafese hapsederdim. "
dedi oldukça kendini beğenmiş bir sırıtışla Oleksiy. Gaby iş üzerinde yakalanmış bir yaramazın kendini yakalayana hissettiği türden bir sinirle ve kanı tekrar yanaklarına hücum etmiş halde baktı Oleksiy'ye. Eli asasına davrandı karanlıkta, o anda, aynı anda ve hayatında ilk defa öfkesine hakim olmayı başardı. Büyü gücüne güveniyordu, hatta olası ve eşit koşullu bir düelloda Oleksiy'yi yenebileceğini bile düşündü o vazgeçiş nanosaniyesinde. Ama oldukça yorgundu, Oleksiy daha avantajlıydı. Ayrıca bu kadar tekinsiz bir yerde birbirlerini koruyacaklarına çatışmaya başlarlarsa, bu iş gereğinden tehlikeli hale gelmeye başlayacaktı. Kendi için düşünmeyi bıraktığında sadece iğneleyiciliği batan bu sözlerin anlamını düşünme zahmetine girdi Gaby. Çocuk Slytherin'lerden nefret ediyor gibiydi, Gaby genel olarak severdi Slytherin'leri, -Ravenclaw kadar olmasa da- asil olduklarını düşünürdü. Ama tipik Slytherinleri değil. Kendini beğenmiş, safkanlık ve bulanıklığı tek sınıflandırma niteliği olarak benimseyen, burnu havada ama beyni bir doksi kadar olmayan Slytherin'leri değil. Zaten insanları özellikle binasına göre değerlendirmezdi- genelde. Şimdiye kadar bir Hufflepuff'la arkadaşlık etmişliği yoktu ama bunu sadece o binadakilerle kafa yapısının uyuşmamasına bağlıyordu. Ve neden sonra, cevap vermediğinin ayrımına vardı Gaby. Hayatında ilk defa, en azından altta kalmamak adına bile olsa cevap vermedi. Bıraktı kendine oldukça benzeyen çocuk istediğini hissetsin. Bu Gab'den üstün olduğu hissi olsa bile. Öyle olmadıktan sonra ne değişecekti ki. Hem üstüne basa basa kendine hatırlattığı gibi, böylesi bir yerde tartışmak, Noel'de tartışmaktan bile daha uğursuzmuş gibi geliyordu ona. Oleksiy de öyle düşünüyor olmalıydı ki az önceki kendini beğenmiş tavrından eser kalmamış halde ve Gab'in oldukça hoşuna giden bir tavırla ;
" Hadi kalk. Etraf kararıyor. Vampirler ve kurtadamlarla boğuşmak istemiyorsan bir an önce okula dönmeliyiz. "
dedi. Gaby bir an için inanmıyormuş gibi yüzüne baktı, kendisi gibi çift kişilikli biri daha? Belki de. Ama o an için önemi yoktu bunların, çocuk haklıydı. Etraf iyiden iyiye kararmaya başlamış, yeşil gittikçe koyulaşıyordu. Gaby gözünün önüne düşen saçlarının artık neredeyse tamamen kahverengiye döndüğünü farketti. Daha önce hiç bu kadar ani bir değişim geçirmemişti. Evet, kışın kahverengi yazın ise altın sarısına dönüşen saçlara sahip bir çeşit kısıtlı-animagus'tu. Ama kesinlikle bu kadar ani bir değişimi daha önce görmemişti Gaby. Şaşkınlıkla ağzı yarı açık saçlarına bakıyordu. Bu sırada esmer çocuk başka şeylerle uğraşıyor gibiydi, Gaby'ye sırtını dönmüş ve asasını ışıklandırmıştı, belli ki bu kahrolasıca yerden nasıl çıkacaklarını planlıyordu. Yağmur oldukça şiddetlenmişti, beklemeleri daha mantıklı bir yol olabilirdi ama Gaby karanlık çöktükçe uğursuz bir şeylerin olacağı hissine kapılmıştı aniden, kokusunu almıştı adeta. Bu yerden çıkmaları gerekiyordu, o kadar da zor olmayacaktı, en fazla ıslanacaklardı. Tek başına olursa burada korkudan kafayı yiyeceğini de biliyordu, karanlıktan falan korktuğundan değil, sadece o uğursuzluk kokusundan. Bir an için bir minnet duygusuyla doldu içi Oleksiy'ye karşı. Yavaşça ayağı kalktı, sırılsıklam vücuduna çarpan rüzgarın soğuğu kat kat içine işledi. Çocuğun soğuktan hafifçe morarmış yüzüne kararlılıkla baktı;
" Haklısın, sanırım buradan olabildiğince uzaklaşmalı ve bir daha da elimizden geldiğince buranın yakınından geçmemeliyiz. Yani, kendim adına, öyle yapacağım "
dedi öncekilerden çok daha sıcak bir ses tonuyla. O da asasını kaldırdı ve ışıklandırdı. İki asa ışığı ile oldukça geniş bir görüş alanına sahiplerdi artık. Bir süre taş patikayı takip ettiler, Gab de Oleksiy de orayı izleyerek geldiklerinde hemfikirdi. Arada bir garip bir baykuş sesi gelebiliyor ya da bir yarasa sürüsü başlarının bir ya da iki parmak üzerinden geçip gidebiliyordu. Gaby'yi korkutan bu değildi. O öyle karanlıktan ya da örümcekten korkan biri değildi. Soyut şeylerden korkardı -hatta korkunun kendisinden. Ama yanında Oleksiy varken tuhaf bir şekilde güvende hissediyordu, bazen çocuk ileriyi kontrol etmek üzere Gab'in biraz ilerisinde durduğunda garip bir korku çörekleniyordu Gab'in göğsünde. Belki de yalnızlıktı korktuğu şey; yıllardır sevdiği sandığı bir şey. Artık ağaçlar seyrelmeye başlamıştı. Tekrar kapüşonlarına sarıldı garip çift şiddetli ve artık acıtan yağmurun altında. Gaby ileride ormanlık alanının bitişini, patikanın başlayışını görebiliyordu. Hava iyiden iyiye kararmıştı bu yüzden hala asalarına ihtiyaçları vardı. Gaby hala yanan asasını içgüdüsel olarak kaldırdı ve *Lumos Maxima* diye düşündü. Asasından çıkan ışık daha da güçlendi. Aynı şeyi Oleksiy de yaptı.
Aynı anda arkalarından bir ses geldi ve Gab arkasını döndü; karanık bir siluet hızla, adeta kayarak onlara doğru geliyordu. Gaby kalbi ağzında asasının ışığını ona çevirdi. Işık siluetin çevresinde görünmez bir engel varmışçasına küre şeklinde yalayıp geçiyordu yaratığı ve hiç ama hiç aydınlatmıyordu. Vücudu yarı-felç halinde yaklaşan silueti izliyordu, ama çok kısa bir süre içinde biri ona dondurma büyüsü yapmış ve de bozmuş gibi tekrar hareket ve konuşma yetisini kazandı. Siluet çok az, belki on metre uzaklıkta olduğu halde ne olduğu ya da şekli hakkında hiç bir fikir yürütemiyordu Gaby, zaten o an onunla ilgilendiği yoktu. Oleksiy'ye doğru sadece tek, bir, ama o anda söylenebilecek en mantıklı kelimeyi haykırdı;
" Koş! "
Patikanın bitişine doğru ellerinden geldiği kadar süratle koştular, yağmur feciydi, rüzgara doğru koşuyorlardı ve dolayısıyla yağmur hızla suratlarına çarpıyordu. Arada bir arkalarına bakıyor, karanlık yaratığın ne kadar uzaklıkta olduğuna bakıyorlardı; yaratık oldukça hızlıydı ama önlerinde çok da fazla bir mesafe yoktu. Gaby daha önce hissetmediği türden bir korkuyla ve o korkunun verdiği güçle koşuyordu ki-;
" S*ktir! "
Oleksiy çıkık ağaç köklerinden birine takılıp düşmüştü, hala yanmakta olan asası ondan bir kaç metre öteye fırlamıştı. Işıklı ucu yaratığa doğru dönmüştü. Yaratık ışıktan kaçıyordu besbelli, her ne kadar ışığı geçirmeyen bir kalkanı olsa da. Kimbilir kalkan tamamen geçilmez değildi belki, belki başka bir açıklaması vardı bunun, o an önemli değildi. Ama yavaşlamıştı kahrolasıca, önemli olan buydu. Koştuğu hızla geri dönüp Oleksiy'nin kolundan tuttu, zorlayarak kaldırdı onu Gaby. Ve yine koşmaya başladılar. O kadar hızlı koşuyorlardı ki, Oleksiy'nin yanında mırıldandığı şeyleri duymuyordu, önemsemiyordu. Yaratığı kontrol etmek için tekrar arkaya baktığında neredeyse açıklığa varmışlardı. Araksında gördüğü şey, Oleksiy'nin ne mırıldandığını açıklığa kavuşturmuştu -parıldayan bir ışık! Oleksiy'nin asası! Onu almak için geri dönemezlerdi, bu düpedüz intihar olurdu. Yaratık asanın -ışığın- gerisinde tıkanıp kalmıştı, bir çağırma büyüsü kullanacaklarsa bu yaratıktan hızlı olmayacaktı ve asayla birlikte yaratığı da çağırmış olacaklardı. Gaby bunları düşünürken çoktan Fısıldayan Ağaç Korsu'nu geride bırakmışlardı. Kendilerini güvende hissedebileceği kadar ileriye koştular, yağmur durmuştu. Oleksiy'ye;
" Özür dilerim, asan için. Benim hatam, ama orada ölebilirdik, elimden geleni yaptım. "
dedi ve ağaçlığın içerisine baktı tekrar. Parlayan ışığı görebiliyordu hala. Korkunç bir suçluluk duygusu hissetti. Önemli olan asanın maliyeti ya da Oleksiy'nin asasız kalması değildi; bunlar giderilebilirdi. Asıl Gaby'ye suçluluk hissettiren şey; asanın iğrenç bir yaratığın eline geçmesi ihtimaliydi; bu, okul için felaket olabilirdi. Derhal müdüre bildirilmeliydi. Kafası hızla çalışıyordu. Tanrı aşkına, iki tane Ravenclaw vardı orada! Yapacak mutlaka bir şeyleri olmalıydı! Oleksiy'ye baktı göz ucu ile, o da düşünüyor gibiydi. Ve o an istediği tek şeyin asası güvenli bir şekilde yanındayken sıcacık yatağında yatabilmek olduğu yüzünden ancak bu kadar anlaşılabilirdi. Aniden kafasında bir ampul yandı Gaby'nin adeta. Nasıl uğursuzluğun kokusunu aldıysa, aynen o şekilde çözümün kokusunu almıştı sanki. Oleksiy'ye döndü ve;
" Bilemiyorum, çok tehlikeli bir plan, ama senin daha iyi bir planın varsa onu uygulayalım. Yine de anlatmama izin ver. O garip şey Ağaçlığın dışına çıkmaktan kokuyor olabilir, ama etraf karanlık, ve bence iyi bir ziyafet için ağaçlığın dışına çıkma riskini göze alacaktır. Ben bir çağırma büyüsü uygulayacağım ve dolayısı ile yaratık da onu izleyecek. Işıktan korkuyor gördüğün kadarıyla, ama asa ilerledikçe o da gidecektir. Fakat asa ondan önce gelecek, takdir edebileceğin gibi. Asa yeteri kadar yaklaştığında koşup onu yakalayacaksın ve ikimiz aynı anda ' Lumos Maxima ' büyüsünü yapacağız o şeye karşı. Muhtemelen yavaşlayacak hatta gerileyecektir. Şatoya kadar peşimizden gelemez ya?! Eğer durmazsa -var gücümüzle koşacağız. Ne diyorsun? "
dedi soğukkanlılığına inanamayarak. Başlarına her türlü şey gelebilirdi. Hatta asa şimdiden bir yaratığın eline geçmiş olabilirdi. Hemen dönüp ağaçlığın içerilerine doğru baktı; titreyen bir ışık yanıyordu hala. Hafif, ama çok hafif, ama suçluluk duygusunu hiç ama hiç hafifletmeyen bir rahatlama yayıldı bedenine. Oleksiy'nin yüzüne baktı; çok geç olmadan Gab'e yardım edip etmeyeceğini söylemeliydi -Gaby cevabı biliyor olsa da.